KÜLTÜR SANAT
23 Ekim 2020

Kadınlık hallerini kadın gözüyle anlatan bir film: Mamaville

BİLGİ Sinema ve Televizyon mezunu Irmak Karasu’nun yazıp yönettiği Mamaville, Altın Portakal’da en iyi kısa film ödülünü aldı. Karasu, “Ağırlıklı olarak kadınlardan oluşan çekirdek bir ekiple kadınların gündelik hayat içerisindeki mücadelelerini ve arzularını anlatmayı dert edinmiş bir film yapmak istedik” diyor.

...
Irmak Karasu'nun son kısa filmi "Mamaville" 57. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi kısa film ödülünü aldı.

Irmak Karasu, film, video ve performans sanatı alanlarında üreten bir sanatçı. BİLGİ’nin Sinema ve Televizyon ile Psikoloji bölümlerinden mezun olduktan sonra yüksek lisansını The School of The Art Institute of Chicago’nun Film, Video ve Yeni Medya Bölümü’nde tamamladı. 2010’dan bu yana farklı alanlardan sanatçılarla işbirliği yaparak ürettiği işler, Türkiye’de ve yurtdışında pek çok sanat platformunda gösterildi. Son kısa filmi Mamaville bu yıl 57’ncisi düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi kısa film ödülünü aldı.

Farklı kuşaklardan iki kadının, bir anneanne ve torunun hikâyesini anlatan Mamaville, kadın ağırlıklı bir ekibin eseri. Başrollerini Gönül Ürer ve Ece Yüksel’in paylaştığı filmin yapımcılığını Su Baloğlu, görüntü yönetmenliğini Meryem Yavuz, yapım tasarımcılığını Ceyda Yüceer, cast direktörlüğünü ise Ezgi Baltaş üstleniyor.

Film, Karasu’nun çocukluğunun bir bölümünü geçirdiği, Çanakkale’nin Geyikli kasabasında geçiyor. Büyük bir hazla evlilik programları izleyen bir anneanne ve onun cinsel arayıştaki ergen torununun bir arada geçirdikleri yaz tatilini konu alan film, iki kadın arasındaki değişken dinamiklere, ergenlik ve erişkinlik, şefkat ve öfke, yalnızlık ve bir aradalık gibi karakterlerin kendilerini içinde buldukları farklı durum ve ruh hallerine odaklanıyor.

Karasu, filmin ortaya çıkış hikâyesini şöyle anlatıyor:

“Filme dair ilk düşünceler bir süre önce anneannemi ziyaret etmek üzere gittiğim Geyikli’de oluştu. Geyikli büyüdüğüm, çok vakit geçirdiğim, bazen çok çatıştığım; ama hep çok sevdiğim ve önemsediğim bir  yer... O anlamda iyi bildiğim, tanıdığım bir yer benim için. Geyikli’ye gittiğim o yaz farklı kuşaklardan iki kadının arzularına ve bu arzuların erkek bakışının hegemonyasından dışarı taşan, hem o erkek egemen kültürden etkilenen hem ona kafa tutan hallerine dair detaylar barındıran sahneler yazmaya başladım. Sonra o hikâye giderek büyüdü ve Mamaville halini aldı. Bugüne kadar ürettiğim işlerde hep bildiğim, iyi tanıdığım, içinden geçtiğim şeyleri anlattım. O yüzden bu proje de çok tanıdık, biraz da otobiyografik bir yerden ortaya çıktı ve her hikâye gibi kendi yolunu buldu.”

 

...
Mamaville büyük bir hazla evlilik programları izleyen bir anneanne ve onun cinsel arayıştaki ergen torununun bir arada geçirdikleri yaz tatilini konu alıyor.

‘Mamaville kolektif bir çalışma anlayışıyla dünyaya geldi’

Karasu’ya göre film “kadınların alansızlıkları ve bazen de o daracık, içlerine sıkıştıkları alanlardan dışarıya sızarak, taşarak mücadele etme biçimleriyle” ilgili.

Mamaville’in kolektif bir çalışma anlayışının ürünü olduğunu vurgulayan Karasu, “Yaptığımız her üretim aslında kendimizi içinde bulduğumuz dünyayı, başımızdan geçenleri anlamlandırmaya çalışmanın bir parçası... Üretirken tüm bunlara dair sorular soruyoruz, bu sorulara hep birlikte yanıtlar bulmaya çalışıyoruz. Bu nedenle odağında kadınlar olan bir hikâyeyi, kadınların arzularını ve mücadelelerini anlatmayı dert edinen bir filmi kadınlardan oluşan çekirdek bir ekiple bir arada düşünerek, sorgulayarak hayata geçirmek benim için çok önemliydi. Diğer yandan, kadınların sinema sektöründe türlü zorluklar içerisinde var olmaya ve seslerini duyurmaya çalıştıkları bir süreçte kendimiz için alternatif alanlar üretebilmek çok değerli. Buna küçük de olsa bir katkıda bulunabilmiş olmak çok güzel” diyor.