16 Temmuz 2020

COVID-19’un fay hatlarında belirsizliği yönetmek

BİLGİ İşletme Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Metehan Sekban’a göre COVID-19 süreci iş dünyasında dijitalleşmenin yarattığı yıkım sürecini hızlandırırken beklenmedik pek çok fay hattı yarattı. Şirketlerin bu sürecin üstesinden gelebilmeleri kazanacakları yeni yetkinliklere bağlı

...
BİLGİ İşletme Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Metehan Sekban

COVID-19 pandemisi sürecinin iş dünyasındaki sarsıcı etkilerinin nasıl üstesinden gelinebileceği sorusu her şirketin gündeminde. Şirketler “yeni normale” adapte olurken nasıl bir operasyon modeli benimsemeleri gerektiğini planlıyor. Kimisi aşının geliştirilip bağışıklığın kazanılacağı bir dünyada her şeyin eskisi gibi işleyeceği varsayımıyla hareket ediyor. Kimisi ise geleceğe yönelik adımlarını farklı senaryoları dikkate alarak kurguluyor. Kuşkusuz “yeni normal” şirketler için pek çok belirsizlikle dolu ve bu belirsizliklerin üstesinden gelebilmek için yeni kaslar geliştirmeye ihtiyaç var. BİLGİ İşletme Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Metehan Sekban, COVID-19 pandemisi sonrasını yorumladı.

‘Yeni bir dijital dil öğreniyoruz’

Sekban, dijitalleşmenin iş dünyasında yarattığı dönüştürücü etkinin pandemi süreciyle ciddi ölçüde hızlandığı görüşünde.  Sekban’a göre yıkımları yalnızca teknolojik gelişmelerin endüstrilerde neden olduğu köklü dönüşümler olarak ele alırken şimdi beklenmedik pek çok fay hattının kırıldığı bir mega olguyla karşı karşıyayız. Sekban, bu dönüşümün yalnızca lineer olarak hızlanmakla kalmadığını aynı zamanda inovasyonları da beraberinde getiren kırılmalar yaşandığını belirtiyor.

“Bu tür kırılmalar ortaya çıktığında eskisinden çok farklı, yeni bir denge kurulur. Dolayısıyla yeni hizmetler, yeni iş modelleri ortaya çıkacak. İnsanlar ve şirketler bu sürece uyum sağlayabilmek için çok daha donanımlı olmak, yeni yetkinlikler kazanmak zorunda kalacak. Tüm dünyada inanılmaz bir veri paylaşımı var. Bu veri sayesinde de teknolojinin bundan sonra çok daha hızlı ilerleyeceğini düşünüyorum” diyor.

Dijitalleşmenin eski kurum bürokrasisini dijitale taşımak olarak kavranmaması gerektiğini belirten Sekban, pandemi sürecinde iş yapma biçimlerimizi değiştiren yeni bir dil öğrendiğimizi ve bu dilin iş kültürünü de belirleyeceğini söylüyor.  

Devletlerin iş dünyası ile ilişkileri yeniden tanımlanıyor. Muhtemel ki iş dünyası ile ilişkilerinde devletlerin bir bölümü daha şefkatli, daha kapsayıcı bir eğilim sergilerken bazıları da daha despotik birtakım yetkilere sahip olacak.

‘Lokalleşen’ bir dünyaya doğru

Sekban, son yıllarda küreselleşme karşıtı eğilimlerle uluslararası politik ve ekonomik sistemde duvarların yükseldiğine dikkat çekiyor ve pandemi sonrasında bu lokalleşme eğiliminin güçlenebileceğinin altını çiziyor. Pandemi sonrasında daha kısa tedarik zincirlerinin oluşacağını ve iş dünyasında daha fazla lokal yapılanmalarla karşılaşabileceğimizi belirtiyor.

Devletlerin iş dünyası ile ilişkilerinin yeni baştan tanımlandığına dikkat çeken Sekban,  “Çok liberal ülkelerde bile devlet işletmelere ilk defa radikal bir şekilde işyerlerini kapatmalarını dikte etti. Sonra işletmelerin nasıl açılacağını, istihdamı nasıl sürdüreceklerini belirledi. Kurtarma paketleri açıklanmaya başlandı. Kurtarma paketlerinin enflasyonist bir etki yaratıp yaratmayacağını bilemiyoruz. Bu kurtarma paketleri ile devlet-şirket ilişkileri yeni baştan tanımlanıyor. Daha güçlü bir devlet yapısı ortaya çıkacak. Muhtemel ki bu süreçte iş dünyası ile ilişkilerinde devletlerin bir bölümü daha şefkatli, daha kapsayıcı, daha makul bir eğilim sergilerken bazıları da daha despotik birtakım yetkilere sahip olacak” diyor.

İşgücü ve işin geleceği

COVID-19 pandemisi işgücü açısından da tüm dünyada hızlı değişimlere neden oldu; şirketler uzaktan çalışma sistemine kısa sürede adapte olmak zorunda kaldı. COVID-19 riski azalsa bile dünyada bir süre daha karma bir uzaktan ve ofis içi çalışma sistemi devam edecek gibi görünüyor.

Pandemi sonrasında işgücü açısından olumlu ve olumsuz iki senaryonun gerçekleşebileceğini belirten Sekban, “Olumsuz senaryo şu ki pandemi sonrasında çok daha az insanla çok daha yüksek verimlilik içeren yeni teknolojiler ve tasarruf üzerine inovasyonlarla firmaların insanları biraz daha sömürebileceği bir düzen kurulabilir. Çünkü bu süreçte şirketler çalışanlarının kendi evlerinde şirket kaynaklarını daha az kullanarak, metrekarelerden ve diğer olanaklardan tasarruf ederek, daha az insanla bireyin üzerinde daha fazla yük oluşturarak da iş yapabileceğini keşfetti. Olumlu senaryoda ise firmaların çalışanlarını daha çok paydaş olarak kabul edip çok daha kapsayıcı olduğu, el birliğiyle bu sıkıntıyı atlatmaya çalıştıkları bir süreç yaşanabilir” diyor.

Sekban, COVID-19 süreciyle iş yapma biçimlerindeki dijitalleşmenin ve uzaktan çalışmanın örgütsel davranış açısından bildiklerimizi yeniden sorgulamamız gereken bir sürece işaret ettiğini söylüyor: “Yıllarca örgütsel davranış açısından çalışanları nasıl motive ederiz, onların nasıl tatmin almasını sağlarız, onlardan nasıl daha fazla verim alırız, onlara nasıl liderlik yaparız anlamaya çalıştık. Kurum kültüründe insanları birbirine bağlayan unsurlardan bahsettik. İnsanların bir araya gelmediği, yüz yüze iletişim sağlayamadığımız durumlarda tüm bunları nasıl gerçekleştirebileceğimizin cevabı şu anda yok. Hep birlikte yeniden keşfedeceğiz.”

Tüketici davranışının değişimi

COVID-19 pandemisinin etkilerinden biri de kuşkusuz tüketici davranışlarındaki değişim oldu. Pandemi süreci tüm dünyada online tüketimde bir patlama yaratırken perakende sektörünü de yeniden şekillendiriyor.  Fiziksel mağazalar pandemiden olumsuz yönde etkilenirken e-ticaret sitelerinin satış hacimleri yükseliyor. Yapılan araştırmalar salgın dönemindeki e-ticaret hacminin yüzde 25’lik kısmını yeni kullanıcıların oluşturduğuna işaret ediyor.

Tüketicilerin bu süreçte kazandığı yeni alışkanlıkların pandemi sonrasında devam edip etmeyeceği ise merak konusu. Sekban, “Bu süreçte e-ticaret sistemi bir nevi testten geçti. İnsanların online alışveriş yaptıklarında nitelikli mal geleceğine, üründen mutlu olmadıkları zaman değiştirebileceklerine, kredi kartı kullandıklarında başlarına bir şey gelmeyeceğine dair güven duymalarını sağladı. Türkiye gerçekten diğer ülkelerden farklı olarak dokunmayı seviyor. Bu nedenle online ticaret ve fiziksel mağazacılık çok daha dengede gidecek diye düşünüyorum. Bir intikam alışverişi beklenebilir. Ancak elbette toplumun bir bölümünün işini kaybettiğini, bir bölümünün ise iş kaybetme riski ile yaşadığını unutmayalım. Pandemi sonrasında tüketimde düşüş ve biraz daha online alışverişe kayma yaşanabilir” diyor.  

“Yeni normal”in yarattığı belirsizliklerde ayakta kalabilenler yaşadığımız süreçten ders çıkararak çalışan-işveren ilişkisinde çok daha kapsayıcı olan, müşterilerine karşı çok daha sorumlu davranan şirketler olacak.

Belirsizliği yönetmek…

Türkiye’de şirketlerin yurtdışındaki şirketlerle kıyaslandığında ekonomik ve siyasi krizlere karşı bir bağışıklığa sahip olduğunu belirten Sekban, bu bağışıklığın belirsizliği yönetme kabiliyetini de beraberinde getirdiğini belirtiyor. Ancak yaşadığımız COVID-19 krizinin küresel niteliğinin şirketler için geçmiş krizlerden çok daha sarsıcı bir etki yarattığına dikkat çekiyor.

Sekban’a göre “yeni normal”in yarattığı belirsizliklerde ayakta kalabilenler yaşadığımız süreçten ders çıkararak çalışan-işveren ilişkisinde çok daha kapsayıcı olan, müşterilerine karşı çok daha sorumlu davranan şirketler olacak. Sekban, şirketlerin COVID-19 sürecinin getirdiği belirsizlikleri yönetebilmek için kazanması gereken yetkinliklere ilişkin şunları söylüyor:

“Şirketler daha çevik olmak zorunda kalacaklar. Dijitalleşme, esnek çalışma, daha hızlı öğrenme her zamankinden önemli hale geldi. Pandemi süreci, hiyerarşileri de yerle bir etti. Firmaların daha az hiyerarşiye ve daha az bürokratik bir yapıya sahip olması gerekecek. Tüm bildiğimiz veriler değişti. Bu nedenle veriyi analiz edebilme, daha fazla veri içerisinden doğruyu süzebilme kabiliyeti en önemli unsur haline gelecek. İnsanların her alanda karar setleri değişti. Belki de en büyük paradigma değişikliği bu. Şirketlerden tüketicilere kadar insanlar yeniden tanımlanan bir geleceğe dair karar vermek zorundalar. Bu nedenle doğru analitik düşünce yapısıyla karar verebilmek önem taşıyor.”