13 Mayıs 2020

Ya Sonra?

BİLGİ İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu yazdı

Koronavirüs kâbusu bittikten sonra ne olacak sorusu her yerde karşımıza çıkıyor. İyimserler var, kötümserler var, “çok iyi şeyler olacak ama çok kötü de olabilir” diyerek ne demek istediği tam olarak anlaşılmayanlar var.              

“Sonra ne olacak?” sorusu, pandeminin net bir sonrası olacağı varsayımını barındırıyor. Bence bu yanlış bir varsayım. Bir otorite çıkıp “bitti, dağılın” dediğinde, Covid-19 aslında bitmemiş olacak. Belki yayılma hızı yavaşlamış, öldürme katsayısı düşmüş olacak. Ama en önemlisi, aynı otoritenin uğraşmak zorunda kaldığı başka konular gündemimizi istila edeceği için toplumun büyük çoğunluğu olan bitene aldırmayacak. Malum, bir olay algı seviyesinde değilse yoktur…   

Ekonomiden anlayan pek çok kişi yazdı. Pandemi etkisini azalttığında dünya korkunç bir ekonomik daralmayla, işsizlikle, üretim ve tedarik zincirinde önemli seviyede hasarlarla uğraşmaya başlayacak. Tahmin etmek zor değil. Pandemi öncesi ekonomileri iyi durumda olan ülkeler, gruplar ve bireyler hasar tamiri için yaratılan kaynaklardan en yüksek seviyede yararlananlar olacak. Ancak bu süreçte yerle bir olan, can çekişme seviyesine düşenlerin işi daha zor. Zira pandemi toplumları ve bireyleri aynı güçle vurmadı. İş ekonomi olunca, sahip olanlar ve olmayanlar ayrımı toplum sağlığı hasarından daha farklı işliyor.              

Pandemi hiç kuşkusuz verdiği hasarın yanı sıra çok öğretici oldu. Ülkeler seviyesinde gelecek salgınlar için ortaya işletme bakımından daha örgütlü, bilimsel açıdan daha yetkin bir uluslararası yapı ve dayanışma çıkacak. Tıbbî ekipman üretim ve tedariği, aşı ve ilaç araştırmaları, toplum bilgilendirmesi gibi noktalarda bir sonraki salgına daha hazır bir dünya bekleyebiliriz. Bütün bunlar küresel düzeyde fonların akış yönüne de işaret ediyor. Pandemi dersleri yalnızca ülkelerin işine yaramadı elbette.

İçinde bulunduğumuz süreçte kurumlar pandemiye iki tür tepki verdiler. İlk tepki, en yakındaki sipere gömülüp geçmesini beklemek şeklinde oldu. Bu tip kurumlar ders almak yerine hayatta kalmayı öncelikleri olarak belirlediler. İşten çıkartmalar, küçülme stratejileri, yandaki hatta ilerleyen tren vagonuna atlama davranışları bunlardan geldi-sanki yandaki tren yolunun gidecek başka bir yeri varmış gibi. Büyük ihtimalle bu grupta yer alanlar pandemi bitti dendiğinde bellerini doğrultmakta büyük zorluk yaşayacak. Diğer gruba bakalım.              

Diğer grup, bütün zorluklarına ve maliyetine rağmen adapte olmayı ve her ne yapıyorlarsa bunu sürdürmeyi strateji olarak benimseyenler şeklinde tarif edilebilir. Türkiye’de pek çok üniversite ve daha alt seviyedeki eğitim kurumu pandemi sırasında bu gruba girmeyi başardı. Beş gün içinde 18 bin öğrencisini sıfıra yakın sorunla uzaktan eğitime taşımayı başaran İstanbul Bilgi Üniversitesi örneğinde olduğu gibi. Mahalledeki market de yeğen, kuzen, komşunun kızı-oğlu kim varsa siparişlere koşturmak üzere örgütlemeyi başardıysa, bu işin kazananları arasına girecektir. Sanal alışverişe yatırım yapan büyük işletmeler de… Kısacası, darbe inerken sinmek yerine akıllı davranıp taktik değiştiren geçen pandemi sonrasının başarılı kurumu olacak.              

Bireysel seviyede de pek çok şey öğrendik. Gene pek çok aklı başında insanın belirttiği gibi, başkalarını düşünmeyi, dayanışmayı, kendine yeter bir hayat kurma olasılığını hatırladık. Sağlık çalışanlarının değerini bir kez daha anladık. Aynı zamanda iş yaparken dijital araçları kullanma becerilerimiz gelişti. Bu tarakta bezi olmayanlar bile, belki biraz destekle, dijitalleştiler. Bu bakımdan pandemi sonrası dönemde dijital-analog dengesinin ilkinden yana değişeceğini tahmin edebiliriz. Öte yandan, tam da bu değişim, özellikle ağır karantina koşullarında bize bir şey daha öğretti. Gerçek mekânların, gerçek insanların ve gerçek ilişkilerin önemini anlamış olduk.              

Anaakım televizyon kanallarında her gün hava durumu raporu izler gibi pandemi istatistiklerini izlememiz ve Sağlık Bakanı’nın açıklamalarına kulak kesilmemiz bu medya hattı için bir fırsat yaratabilir-eğer değerlendirilebilirlerse. İçinde bulunduğumuz ortam doğru bilgiye olan ihtiyacı eskiyle kıyaslanmayacak ölçüde arttırdı. Doğru bilgi verme kaabiliyetini önemli ölçüde kaybetmiş olan televizyon kanalları, biraz da mecburiyetten, bazı doğru bilgileri büyük kitlelere aktarmak durumunda kaldılar. Bilim insanları, sağlık sistemini yönetenler ve konuyu araştıran haberciler bu bilgileri düzenli olarak aktarır oldular. Aşırı siyasallaşma ve kutuplaşmanın meyvelerini yemekten başka bir damar tutturamayan bu kanallar, umalım ki, izleyicilerine karantina döneminin kazandırdığı bu alışkanlığı sonraki dönemde de olumlu yönde kullansınlar.              

Dijital platformlar pandemi döneminin asıl kazananı oldu. Hepimizi “tutsak izleyici” konumuna getiren salgın, erişim kolaylığı, seçenek fazlalığı, meşrebine uygun yayın içeriğine kolayca ulaşabilme gibi etmenler nedeniyle web mecralarını dönemin yıldızı yaptı. Ancak buraya bir uyarı notu düşmekte yarar var. Dijital mecralar Türkiye’de henüz tüm yaş gruplarına ve tüm toplumsal katmanlara aynı derecede ulaşmıyor. BİLGİ İletişim Fakültesi olarak İNGEV’le birlikte yürütttüğümüz ve 18 yaş üstü Türkiye nüfusunu temsil eden araştırma*, özellikle 55+ yaş grubunun etkisi ile basılı mecraları, televizyonu ve radyoyu (hâlâ) YouTube, Instagram, Twitter gibi platformların önüne çıkartıyor.              

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu cümleyi “iyi şeyler olacak” anlamında kullananlar korkarım hayatta iyi şeyler olması için mucize bekleyenlerle aynı kişiler. İyi şeyler ancak iyi şeyler yapılırsa olacak. O zaman, iyi bir dilekle bitirelim yazıyı. Yarın dünden daha iyi bir dünyada yaşamak istiyorsak, karantina döneminde hatırladığımız iyi hasletlerimize sıkı sıkıya sarılalım. Başkalarına, doğal çevreye, kentlerimize, bakımımıza muhtaç olan her varlığa daha iyi davranalım. Bundan önemlisi, yöneticilerden bize bu konuda destek olmalarını isteyelim-demokratik bir toplumda bu isteğin yöneticiler nezdinde yaptırımları olduğunu unutmadan.              

Sağlıkla kalın.  

 

* http://ingev.org/raporlar/Attitudes_Towards_Social_Media_23042020.pdf