İNSAN VE TOPLUM
02 Mart 2020

Sene 1838, ölüm nedeni nazar

BİLGİ Tarih Bölümü Başkanı Doç. Dr. Gülhan Balsoy ve Dr. Öğr. Üyesi Cihangir Gündoğdu, Osmanlı Sıhhiye Nezareti’nin belgeleri arasında bulunan ilk ölüm kayıtları olduğu düşünülen Vefeyat Defterleri’ni inceledi. Nazar gibi ölüm nedenlerinden dönemin kadın hekimlerine çalışmanın bulgularını konuştuk.

Sıhhiye Nezareti’nin ilk kez araştırmaya açılan 503 defteri arasında yer alan Vefeyat Defterleri 1838-1901 yılları arasında dönemin başkenti İstanbul’da gerçekleşen yaklaşık 10 bin ölümün kaydını tutuyor. BİLGİ Tarih Bölümü Başkanı Doç. Dr. Gülhan Balsoy ve Dr. Öğr. Üyesi Cihangir Gündoğdu’nun Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) Fonu tarafından desteklenen çalışmaları kapsamında ilk kez incelenen bu defterlerin Osmanlı’nın ilk ölüm kayıtları olduğu düşünülüyor. Osmanlı’da sosyal hayat, şehirleşme, hukuki ve idari modernleşmeye ilişkin yeni bilgiler sunan bu kayıtlar,  tıp tarihinin pek bilinmeyen yönlerine de ışık tutuyor.  Balsoy ve Gündoğdu, nazar gibi ölüm nedenlerinden dönemin kadın hekimlerine Vefeyat Defterleri’ne ilişkin bulgularını paylaştı.

>> Vefeyat Defterleri’ni incelemeye nasıl karar verdiniz?

Gülhan Balsoy: Osmanlı tarihini araştırırken en büyük kaynağımız Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri’dir. Osmanlı’nın Sağlık Bakanlığı diyebileceğimiz Sıhhiye Nezareti’nin arşivi önceki sene ilk kez araştırmaya açıldı.  Bu arşivde Sıhhiye Nezareti’nin taşradaki şehirlerle yazışmalarından karantina kayıtlarına kadar 500 küsur defter var. Bu defterlerle tarihçilerin bu zamana dek belge olmadığı için çalışamadığı, Osmanlı’da 19. yüzyıl kamu sağlığına ilişkin pek çok konu aydınlanacak. Cihangir Hoca ve ben, ikimiz de tıp tarihine bir şekilde dokunduğumuz için heyecanla bu defterleri incelemeye karar verdik. Bu defterler arasında 13 defterin ölümle ilgili olduğu dikkatimizi çekti ve belirli bir konu bütünlüğü taşıması nedeniyle araştırmamıza bu defterlerle başladık.

Cihangir Gündoğdu: Sıhhiye Nezareti’nin tasnifinin araştırmaya açılmasını uzun süredir bekliyorduk. İçinde tarihçiler için çok ilginç belgelerin olduğunu tahmin ediyorduk. Osmanlı İmparatorluğu’na dışarıdan gelen yolcuların sağlık raporları, giriş kayıtları, sağlık komisyonlarının ve kurumların kendi içlerindeki yazışmaları ve ayrıca ölüm kayıtları diyebileceğimiz Vefeyat Defterleri ve istatistikler vardı. Yalnızca 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu ve 20. yüzyıl modern Türkiye’sine ilişkin değil Ortadoğu ve Akdeniz havzası ölçeğinde de çok değişik kurumlara değinen birçok belge var. Bu nedenle bu belgeler dünya tarihçiliği açısından da önem taşıyor.

...
BİLGİ Tarih Bölümü Başkanı Doç. Dr. Gülhan Balsoy, Vefeyat Defterleri'nin Osmanlı Devleti'nde ölümlerin kayıt altına alınmasına dair düzenlemelerden hemen sonra ortaya çıktığını belirtiyor.

 Osmanlı’nın ilk ölüm kayıtları 

>>Vefeyat Defterleri’nin niteliğinden biraz bahsedebilir misiniz?

G.B: Defterlerin iki tanesi Osmanlıca el yazısıyla yazılmış, 11 tanesi ise matbaada basılmış. Ama bize göre asıl ilginç olan bu iki elle yazılmış defter. Biz bunların ilk tutulan ölüm kayıtları olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu defterler ölüm kaydının alınmasına dair düzenlemelerden hemen sonra ortaya çıkıyor. Osmanlı’da daha önceki defter tutma stilleriyle daha modern ve standart defter tutma biçimlerinin arasında bir yerde. Soyut bireyden çok, somut ölen insanları görebildiğimiz çok daha konuşkan defterler. Dolayısıyla tarihçiler için heyecan verici.

C.G: Defterlerden bir tanesi gayrimüslim diyebileceğimiz topluluklara ait. Bu defterde yoğunluklu olarak Ermeni, Rum, Yahudi milletlerine ait ölüm vakalarının kayıt altına alındığını görüyoruz. İkinci defter ise daha ziyade Müslümanların ölüm vakalarını kayıt altına alıyor.

>> Tutulan ölüm kayıtlarında ne tür bilgiler yer alıyor?

G. B: Kayıtlarda ölen kişinin ismini görüyoruz. “Şöhret” diye bir kategori var, buraya meslek, cinsiyet, önemli bir kişiyle akrabalık bağı gibi ölen kişiyi tanımlayan temel özellik neyse onu yazmışlar. “Millet” kategorisinde ölen kişilerin bağlı olduğu dini topluluk, “illet” kategorisinde de ölüme neden olan hastalık belirtiliyor. Ayrıca, ölümün nerede gerçekleştiği, ölümü bildiren kişi, ölümü kaydeden doktor ve hademesi gibi bilgiler yer alıyor. Kayıtlar hem ölene dair bilgi sunuyor, hem de kayıt tutma sürecine dair de bir bilgi veriyor.

 Ölüm nedeni ‘ecel’ olan bebekler

>> Defterlerde ne tür ölüm nedenlerine rastladınız?

G.B: 19. yüzyıl tıp dünyası çağımızınkinden farklı bir dünya olduğu için şimdi olsa asla olmayacak, nazar gibi, ecel gibi ölüm nedenleri var. Özellikle bebek ölümü kayıtlarında bu ölüm nedenlerini daha sık görüyoruz. Bunların doğumdan hemen sonra gerçekleşen ölümler olduğunu tahmin ediyoruz. Aslında bebek ölümlerini açıklayamamanın bir göstergesi bu. Kadın ölümlerinde hastalıklar kadar doğum sırasında gerçekleşen ölümlere rastlıyoruz.  Ayrıca “minareden düşme” gibi kazalara yer verilmiş; ama yaralama ve cinayet gibi suç unsuru içeren ölümler yer almıyor bu defterlerde. 

C.G: İhtiyarlığın kendisinin bir ölüm sebebi, bir illet olarak görüldüğünü anlıyoruz bu dönemde. Ayrıca verem, veba, çiçek gibi salgın hastalıklar belirtilmiş. “Öksürük” bir ölüm nedeni olarak işlenmiş. Bir ölüm gerçekleştiğinde muhtemelen mahallenin imamı veya ölen kişi gayrimüslimse dini önderi bunu resmi otoritelere bildirmekle mükellefti. Ölümün bildirilmesinden sonra ideal olarak bir doktorun veya bir uzmanın gelip ölümü kayıt altına alması gerekiyordu. 19. yüzyıl başında tanı olanakları sınırlı olduğu için aileye ve civara soruluyordu nasıl öldü diye. Dolayısıyla “öksürük” gibi fiziksel emareleri olan ve gözleme dayalı ölüm nedenleri ön plana çıkmış defterlerde.

...
BİLGİ Tarih Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Cihangir Gündoğdu, Vefeyat Defterleri’nin tıp alanında dünyadaki etkileşimi yansıttığına dikkat çekiyor.

>> Defterler bize ölümlere ilişkin istatiksel bir veri sağlıyor mu?

G.B: Bu defterler öncelikle sadece İstanbul’da gerçekleşen ölümleri kapsıyor. İkincisi, örneğin kaydedilen kadın ölümlerinin erkek ölümlerinin kabaca üçte biri olduğunu ve çocuk ölümlerinin ise tüm ölüm kayıtlarının dörtte biri olduğunu söyleyebiliriz. Bu verilere bakınca defterlerde İstanbul’daki tüm ölümlerin kaydedilmemiş olabileceğini söyleyebiliriz. O nedenle defterlere temkinli yaklaşmakta fayda var.

“Meryem, o dönemde kadın bir tabip olarak bildiklerimizi alt üst ediyor. Onu ilginç kılan Müslüman erkek ölümlerini de kaydetmiş olması.”

19. yüzyılda bir kadın hekim

>>Defterlerde dönemin doktorlarına ilişkin ne tür bilgilere rastladınız?

C.G: Tabip denen kategoride yer alan isimler kimlerdi, defterlerin başka bir ilginç yönü de gerçekten bu. Bu isimlerin tecrübesi ve bilgisi nereden ileri geliyordu? Aslında tabip derken birçok farklı ismin tabiplik yaptığını ve olay yerine giderek ölüm vakalarını kayıt altına aldığını görüyoruz. Bunlar içinde Osmanlı tebaasından olanlar da var; Levanten diyebileceğimiz, Osmanlı tebaasından olmayan fakat sahip olduğu tıp bilgisini paraya dönüştürmek isteyen doktorlar da var. Defterlerde yer alan yaklaşık 9 bin kayıt içinde hekim olarak iki ismin çok ön plana çıktığını görüyoruz:  Yorgaki ve Meryem. Meryem, zaten kadın olması nedeniyle bizim için başlı başına bir soru işareti.

 G.B:  Meryem, o dönemde bir kadın tabip olarak bildiklerimizi alt üst ediyor. Çünkü kadınların modernleşmeyle beraber çok önemli ve tarihsel bir yere sahip oldukları şifacılık ve tıbbın dışına itilmesi ve alanın erkekler tarafından hâkimiyet altına alınması söz konusu. Örneğin modern tıp okullarına kadın öğrenciler kabul edilmiyor. Düşünün, o ortamda Meryem adında bir hekim var. Kendisinden ebe olarak da bahsedilmiyor, ismi tabip kategorisi altında geçiyor. Ayrıca, Meryem’i ilginç kılan bir diğer nokta ise sadece kadın hastalara gitmiyor olması.  Müslüman erkek ölümlerini de kaydetmiş. Yorgaki de tam tersine bir sürü kadın ölümünü kaydetmiş.

C.G: Meryem ve Yorgaki üzerine düşünmeye başladığımızda nasıl oluyor da bunlar diğer doktorlara göre daha fazla vakaya gidiyorlar sorusuna yanıt aramak gerekiyor. Meryem muhtemelen bir kamusal figür... Muhtemelen tecrübesi ve birikimi onu çağrılacak isimler arasına sokuyor. Meryem’in Müslüman erkek ölümlerini de kaydetmiş olması, Yorgaki’nin Müslüman vakalarına da gitmesi Müslüman gayrimüslim ayrımı üzerine yeniden düşünmemiz gerektiğini gösteriyor.

...
Vefeyat Defterleri’ne ölüm nedenleri arasında belirtilen “veba” kırmızıyla işlenmiş. Balsoy ve Gündoğdu, 19. yüzyılda ölümlerin gömülebilmesi için doktor raporu şartı getirildiğini, böylece salgın hastalık riskine karşı tedbir alındığını belirtiyor.

>> Peki, bu defterler bize 19. yüzyıl Osmanlı’sına dair ne anlatıyor? Sıhhiye Nezareti neden ölümleri kaydetmeye başlıyor?

G.B:  19. yüzyıl tarihçiler için devletteki değişimin kristalize olmaya başladığı bir dönem. Hem devlet çeşitli kurumları ve organlarıyla birlikte değişmeye başlıyor hem de kendisi değiştikçe toplumla ilişkisi de değişiyor. Bu değişimi ağırlıklı olarak politik boyutuyla tartışıyoruz, ama sosyal hayata ilişkin düzenlemeler de bunun çok önemli bir ayağı aslında. Modernleşmeyi çok kapsamlı bir proje olarak düşündüğümüzde, kurumsal değişimin yanı sıra özellikle şehirleşmeyle birlikte insanların şehir hayatında birlikte nasıl yaşayacağı, sağlık standartlarının nasıl yükseltileceği, insan ömrünün nasıl olacağı problematize edilmeye başlanıyor. Vefeyat Defterleri en genel anlamda böyle bir çerçeveye oturtulabilir. 19. yüzyıl, devletin insanların nasıl doğduğu kadar nasıl öldüğüne de ilgi duymaya başladığı; bunu anlamaya, belki ölümleri engellemeye veya geciktirmeye çalıştığı; yaşam standartlarını ve refahı artırmaya çalıştığı bir dönem. Bu defterler de bunun bir göstergesi aslında.

C.G: Modern devlet, nüfusu kendi başına bir değer yaratan, sağlık politikalarıyla kollanması gereken bir unsur olarak görmeye başlıyor. Değer üretmeden kasıt şu; nüfusun en azından belirli bir kesimi vergi veriyor ve askere gidiyor. Dolayısıyla Osmanlı bürokrasisi ve seçkinleri kamu sağlığı politikalarıyla sağlık sorunlarının giderilmesi ve salgın hastalıkların önlenmesinin kendilerine hizmet ve gelir olarak geri döneceğinin farkına varıyor. Osmanlı Devleti aynı zamanda ölen kişi ile aile arasında bir yerde konumlanmaya başlıyor. Devlet, önceki yüzyıllarda çok mahrem olan, belki sadece aile ve mahalle ölçeğinde yaşanan ölüme müdahil olmaya, insan bedeni üzerinde bir hak iddia etmeye başlıyor. 

“Önceki yüzyıllarda çok mahrem olan, belki sadece aile ve mahalle ölçeğinde yaşanan ölüme devlet müdahil olmaya başlıyor.”

>> Bir yandan tıpta da modernleşme süreci var o dönem…

G.B: Osmanlı özelinde de dünyada da tıbbın geliştiği bir dönem 19. yüzyıl. Osmanlı’da ilk defa tıp mekteplerinin kurulması; uzmanlaşan doktorların yetiştirilmeye başlanması; çöp toplamaktan suların temizlenmesine, aşılama faaliyetlerine kadar kamu sağlığına yönelik önlemlerin alınmaya başlanması 19. yüzyılda gerçekleşiyor. Bir taraftan mikropların keşfi başta olmak üzere, modern tıpta da dünya çapında çok önemli ve tıp anlayışını kökten değiştiren gelişmeler ortaya çıkıyor. Aslında hepsi çok eş zamanlı gelişen şeyler.

C.G: Dünyada tıp alanındaki gelişmelerin yavaş yavaş modern eğitim kurumları aracılığı ile Osmanlı’ya ulaştığı, yurtdışından gelen birçok tıp uzmanı ve bilim insanının bu kurumlarda yer almaya başladığı bir dönem 19. yüzyıl. Vefeyat Defterleri’nde ölümleri kaydetmekle yükümlü olan insanlar arasında modern tıp eğitiminin daha kurumsallaştığı ülkelerden gelen isimlerin olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla bu defterler bize yalnızca Osmanlı modernleşmesine dair bir şey anlatmıyor; aynı zamanda dünyada tıp alanındaki bu etkileşime de işaret ediyor.

>> Çalışmanızın bundan sonraki aşaması ne olacak?

G.B: Şimdiye kadarki çabamız defterleri anlamaya yönelikti. Şimdi başka bir yere gitmek, daha farklı sorular sormak gerekiyor. Beraber bir süre daha çalışmaya devam etmek ve en azından bu çabayı tamamlayabilmek istiyoruz. Yazmaya devam etmenin yanı sıra dijital yöntemlerden yararlanarak, o dönem için İstanbul’un bir ölüm haritasını çıkarmak istiyoruz. Ve tabii asıl olarak bu konuda birlikte bir kitap yazıyoruz.