TASARIM
24 Şubat 2020

‘İnsan için her şey oyuncak’

Türkiye’nin oyuncak envanterini çıkaran BİLGİ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Avşar Gürpınar: "Perdenin pelerine, oklavanın kılıca dönüştüğü bir oyunun çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. İnsan için her şey bir oyuncak olabilir."

...
Oyuncaklara dair yapılmış çalışmaların sınırlı olduğunu belirten Gürpınar, Türkiye oyuncak envanterinin gelecek araştırmalar için bir kaynak oluşturmasını amaçladıklarını söylüyor.

“Oyuncak, dünyanın ve insanın tuhaflıklarına dair eşsiz bilgiler içerir.” Oyuncakların tarihteki serüvenini inceleyen BİLGİ Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Avşar Gürpınar böyle söylüyor.  

BİLGİ Bilimsel Araştırma Projeleri (BAP) Fonu desteğiyle yürüttüğü proje kapsamında bu zamana dek Türkiye’de üretilmiş oyuncakları araştıran Gürpınar, farklı dönemlerden yaklaşık 150 oyuncağın tasarımı ve üretimine dair bilgilerin yer aldığı bir veri tabanı hazırladı. Çalışma, BİLGİ Kütüphanesi üzerinden araştırmacıların erişimine açılacak.  

Gürpınar ile 17. yüzyılın Eyüp oyuncaklarından, Beyoğlu Bonmarşesi’nin ithal ürünlerine, 40’ların propaganda amacıyla üretilen oyuncak askerlerinden, 90’ların dijital rüzgârına dek oyuncakların tarihini konuştuk. Günümüzde üretilen oyuncakların çocukları pasif bir noktaya ittiğini vurgulayan Gürpınar, “Perdenin pelerine, oklavanın kılıca dönüştüğü bir oyunun çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. İnsan için her şey bir oyuncak olabilir” diyor.

>> Türkiye’de oyuncak üretimi ne zamana uzanıyor? 

İstanbul’da üretilmiş en eski oyuncaklara ilişkin 17. yüzyıla kadar geriye gidebiliyoruz. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde 1637 yılında İstanbul’un bütün zanaatkârlarının katıldığı bir geçit töreninden bahsediyor. Bu geçit töreninde mimar başına bağlı oyuncakçıların geçişini de anlatıyor. Çok da sempatik anlatmıyor açıkçası; çünkü bu oyuncaklar garip sesler çıkartan, gürültü yapan nesneler.

O dönemde oyuncakçılığın merkezi Eyüp’teki Oyuncakçılar Çıkmazı. Eyüp zaten dönemin çok önemli bir sosyalleşme merkezi; çocukların sünnetten sonra gezmeye götürüldüğü, Yeniçerilerin cülus bahşişi aldığı, padişahın tahta çıktığı bir yer. Eyüp malzeme temini için de çok uygun bir yerde. Oyuncak yapımında kullanılan kil, Alibeyköy ve Kâğıthane derelerinden; deri, bağırsak ve yün Sütlüce’deki mezbahadan; ahşap ve tenekeler Eminönü ve Tahtakale’den geliyor. 18’inci ve 19’uncu yüzyıllarda Eyüp’te 200 kadar oyuncakçı dükkânı olduğunu biliyoruz. Bu dükkânlarda oyuncak üretiminin yapıldığı atölyeler de bulunuyordu.

"18’inci ve 19’uncu yüzyıllarda Eyüp’te 200 kadar oyuncakçı dükkânı olduğunu biliyoruz. Bu dükkânlarda oyuncak üretiminin yapıldığı atölyeler de bulunuyordu."

>> Bu atölyelerde ne tür oyuncaklar üretiliyordu?

Eyüp oyuncakları daha çok ses çıkaran, mekanik oyuncaklardı. Ahşap bir sapın üzerine takılmış dönen bir parçanın ses çıkardığı “kaynana zırıltısı” oyuncağı buna bir örnek. Yine kuş sesi çıkaran sulu kilden düdükler, ziller, davullar, kılıçlar, oyuncak atlar üretiliyordu. Bebekler de vardı, ama onlar istisnaydı. İslam kültüründe bir şeyi figüratif olarak göstermek yasak olduğu için bu tür oyuncaklara çok rastlamıyoruz. Anadolu’da çocuklar oynasın diye evlerde yapılan bebeklerin yüzleri olmadığını biliyoruz, mesela. Bu oyuncakların çok azı bugüne kalıyor, çünkü Osmanlı’daki gündelik hayata dair nesnelerin arşiv değeri olduğu pek düşünülmemiş.

>> Eyüp oyuncakçıları ne zamana kadar varlığını sürdürüyor?

20. yüzyılın ortasına kadar yaşamaya devam ediyor. 1900’lerin başında sosyalleşme merkezi Pera, Nişantaşı ve Şişli’ye kayıyor. Dolayısıyla Eyüp’ün önemi azalıyor. O dönem Osmanlı’da bugüne benzer, oldukça küresel diyebileceğimiz, ithalata dayalı bir ekonomi var. Oyuncak ithalatı da bunun bir parçası.

Beyoğlu Bonmarşesi, Japon Pazarı gibi o dönem yeni yeni ortaya çıkan alışveriş yerlerine yurtdışından bolca oyuncak geliyor. Kurmalı araçlar, askerler, trenler, lokomotifler, hatta buharla çalışan oyuncaklar piyasaya giriyor. Eyüp oyuncakçıları bunlara bir dönem kafa tutmaya çalışıyor.

Onlar da Şirket-i Hayriye Vapurlarının veya bir trenin ahşap versiyonlarını yapmayı deniyorlar. Ancak üretim olanakları sınırlı; el aletleri ve son zamanlara doğru birkaç makine ile üretim yapıyorlar. Endüstri devrimini yaşamış Avrupa’dan gelen oyuncaklar ise malzeme ve mekanizma açısından çok daha dudak uçuklatıcı. Dolayısıyla ithal oyuncaklar burada pazara hâkim oluyor ve Eyüp oyuncakçıları yavaş yavaş ortadan kalkıyor. 

 

...
1930'larda ahşaptan üretilmiş bir Eyüp oyuncağı olan "Arabalı Vapur." İstanbul Oyuncak Müzesi Koleksiyonu, Fotoğraf: Avşar Gürpınar
>> Oyuncak üretiminde sanayileşme nasıl başlıyor?

Türkiye’de oyuncak üretiminde endüstriyel diyebileceğimiz dönem, 1930’lardan 1980’lerin ortalarına kadar uzanıyor. İthal ikameci, her tür nesnenin mümkün olduğunca Türkiye’de üretildiği bir dönemde oyuncak üretimi de sanayileşiyor, fabrikalarda seri üretim yapılmaya başlanıyor. Türkiye’ye giren ithal oyuncakları gören yerli üretici ve zanaatkârlar kendi denemelerini yapmaya başlıyor.

Davit Arav’ın yaptığı basit teneke araçlar, Hamdi Dündar’ın Alman Baukasten yapı setlerinin bir uyarlamasını yaptığı “İnşaat Oyunu” ilk adaptasyon çabalarına örnek teşkil ediyor. Bu tür bireysel girişimler biraz sermaye ve üretim imkânlarıyla birleşince 60’larda yerli üretici kendi fabrikalarını kurmaya başlıyor. Nekur, Gürel, Alasya ve hatta Fatoş oyuncakları böyle bireysel girişimlerle kuruluyor. 

>> Ne tür oyuncaklar üretiliyor bu dönemde?

Ciddi bir teneke oyuncak furyası var, kurmalı araçlar, polis arabaları, yem yiyen civcivler üretiliyor. Özellikle 70’lere doğru plastik oyuncaklar üretilmeye başlanıyor. 1974 petrol krizine kadar plastik görece ucuz bir malzeme olduğu için başka şartlar altında belki hiç girmeye cesaret edemeyeceğiniz denemelere girebilmek de mümkün. 70’lere doğru elektrikli, uzaktan kumandalı oyuncaklar çıkmaya başlıyor. Çok ciddi bir çeşitlilik var.

>> 1980’lerle birlikte oyuncak endüstrisi nasıl değişiyor?

24 Ocak Kararları’yla serbest piyasa ekonomisine geçilmesi ithal oyuncakların pazara hâkim olmasına neden oluyor. Yeni ekonomik koşullar 20. yüzyılın başında pazara giren ithal oyuncakların Eyüp oyuncaklarına yaptığı etkiden çok daha silici bir etkiye neden oluyor yerli üreticiler üzerinde. Karşılarına yüz yıllık, iki yüz yıllık oyuncak firmaları rakip olarak çıkıyor. Bu koşullar plastiğin fiyatının artmasıyla da birleşince oyuncak şirketleri ya kapanıyorlar ya da sektör değiştiriyorlar. Çok az firma bu süreçten sağ çıkıyor. 

>> Bugünkü durum nasıl?

Yeni dönemin karakteristiği üretimi dış kaynakla yapmak. Özellikle Çin’e oyuncak üretimi için sipariş veriliyor. Örneğin biz masal okuyan Nasreddin Hoca istiyoruz, deniyor. Çin’deki firma üretimini yapıp buraya gönderiyor. Burada Türkçe kutulara yerleştirilerek satılıyor. Eminönü’nde, Tahtakale’de bu oyuncaklardan çokça görmek mümkün.

"Oyuncaklar ile yetişkinlerin dünyası arasındaki mesafe her zaman düşündüğümüz kadar net değil."

Oyuncakların tarihte propaganda amacıyla kullanıldığını görüyoruz zaman zaman...

Bunun çok bariz olduğu durumlar var. Almanya’nın Osmanlı’yı I. Dünya Savaşı’nda yanına çekmek için asker oyuncakları üreterek göndermesi ya da Kore Savaşı’nın biraz daha desteklenmesi için Kore’ye giden Türk askerlerinin plastik oyuncaklarının yapılması gibi…

Hatta Almanya’da Musevi Müzesi’nde anti-Semitist oyuncaklar görüyorsunuz. Zar atarak ilerlediğiniz “Yılanlar ve Merdivenler” oyununun Musevileri Almanya’dan atmak üzerine uyarlandığı örnekler var. Bunlar tabii ki ideolojisi bas bas bağıran oyuncaklar. Ama aslında oyuncakların ideolojilerden azade olabilmesi pek mümkün değil.

Yapı setleri dediğimiz şey örneğin akılcı, matematiğe dayanan modernist düşüncenin bir ürünü. Barbie dediğiniz şeyde oranlarından, formuna; saç renginden yaptığı mesleklere kadar çok net bir ideoloji var. Dolayısıyla oyuncaklar ile yetişkinlerin dünyası arasındaki mesafe her zaman düşündüğümüz kadar net değil. 

 

...
Hamdi Dündar’ın 1960'ta Alman Baukasten yapı setlerinin bir uyarlamasını yaptığı “İnşaat Oyunu” ithal oyuncakları yerlileştirme çabalarının ilk örneklerinden biri.
>> Belirli dönemlerde bazı oyuncaklar bir furya haline geliyor, sonra bir anda hayatımızdan çıkıyor. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Evet, bir anda bir oyuncak bir tür polen gibi ya da kolonyanın kapağını açtığınızdaki koku gibi etrafa yayılıveriyor. Örneğin troller vardı, uzun saçlı, renkli minik plastik canavarlar; şans getirsin diye saçlarını okşuyorduk. Tamagochi’ler bir furyadır, geldi gitti. Cep telefonunun olmadığı, bilgisayarın yeni yeni hayatımıza girdiği bir dönemde dijital dünyayla etkileşim kurabildiğimiz ilk oyuncaklardan biriydi. Dijitalin sağdan soldan sızmaya başladığı yıllarda Tetris’ler, dünyada bir furya haline geldi.

Burada etkileşim, erişebilirlik, yarattığı heyecan, dönemin koşulları hepsi bir araya geliyor. 1930’larda popüler olan Yoyo’nun, 1950’lerde dünyaya yayılan Hulahup’un 90’larda böyle bir etki yaratması mümkün değildi. Hulahup demek sokakta oynayan çocuklar demekti çünkü. 

 

...
Türkiye'de 1960'larda yerli oyuncak üreticilerinin kendi fabrikalarını kurmaya başlamasıyla teneke oyuncaklar bir furya haline geliyor. Tenekeden yapılmış bu arabalar bu furyanın örneklerinden.
>> Sizin en çok sevdiğiniz oyuncak neydi çocukken? 

Çok fazla oyuncağım yoktu. Ama oynamaktan hoşlandığım iki tip oyun biçimi vardı. Bunlardan biri Majorette yarıştırmaktı. Bunlar kibrit kutusu büyüklüğünde küçük arabalar… Hepsinin bir ismi vardı. Onları yan yana halının üzerine dizip eşit olduğunu düşündüğüm bir güçle ileriye doğru itiyordum. Her yarışta vardıkları en uzak noktaya göre kaçıncı olduklarını defterime yazıp 20 yarışta en iyi aracımın hangisi olduğunu keşfetmeye çalışıyordum.

Oyuncak olmayan oyuncaklarla da çok oynuyorduk. TRT’de kayak yarışları çok gösterilirdi o zaman. Bir tabure vardı, üstü puf metal ayaklı. Onu ters çevirip tam ortasında durup, öndeki iki ayağı kayakçının batonları olarak kullanıyordum.

Çocuk için her şey bir oyuncak. İnsanlar için her şey bir oyuncak olabilir. Belki de yapay olarak üretilmiş oyuncaklara ihtiyacımız yok. Anahtar çocuğu denen bir kavram var. Anneniz babanız işte oluyor, siz ilkokuldan gelip kendiniz anahtarla giriyorsunuz eve. Ben de anahtar çocuğuydum. Evde beklerken o kadar çok sıkılıyorsunuz ki sandalye bir şeye dönüşüyor, koltuğun yastığı başka bir şeye dönüşüyor, kadife perde pelerine, oklava kılıca dönüşüyor ve oyun çıkıyor oradan. Bunun çok kıymetli olduğunu düşünüyorum.

>> Günümüzün oyuncakları buna elvermiyor mu?

Bugün her şey çok tanımlı. Çocuk tamamen pasif bir noktada artık. Oynadığı anda bile bir oyuncağı çalıştırıp geçiyor karşısına ve oyuncak kendi kendine oynuyor. Çocuk onu seyrediyor. Kendi yaratıcılığını, kendi özgür oynama edimini gerçekleştiremiyor. Bu kadar tanımlı, senaryosu belli, çocuğu onu uygulamaya yönelten, başka bir şey olarak kesinlikle kullanılamayacak nesneler üretmek doğru mu o da açık uçlu bir soru olarak kalsın.