Covid-19 toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştiriyor mu?
COVID-19 sürecinde dünya genelinde kadınların ev içi mesaisi ve kadına yönelik şiddet artarken, araştırmalara göre kadınlar erkeklere kıyasla daha fazla istihdam kaybına uğrama eğiliminde.
Tüm dünyayı sarsan COVID-19 pandemisi nedeniyle yaşanan ölüm oranları erkeklerin kadınlara kıyasla hastalıktan daha ağır etkilendiği gösteriyor; ancak pandeminin toplumsal ve ekonomik hayattaki yansımaları kadınları derinden vuruyor. Pandemi sürecinde kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddette dünya genelinde bir artış gözleniyor. Sosyal izolasyon uygulamaları ile evde geçirilen sürenin artması ise bakım işlerini ve ev içi emeği üstelenen kadınların iş yükünü ağırlaştırıyor. Araştırmalara göre kadınlar COVID-19 sürecinde erkeklere kıyasla daha fazla istihdam kaybına uğrarken kadın yoksulluğundaki artış kadınlarla erkekler arasındaki ekonomik uçurumu derinleştirecek.
Evi içi emek ve bakım yükü kadınların omuzlarında
BİLGİ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci, COVID-19 ile yaşadığımız eve kapanma sürecinde kadınların üstlendiği ev içi emeğin ve bakım yükünün arttığına dikkat çekiyor.
Uyan Semerci, “Bakımın dahil olduğu ev içi emek, bazen geniş aile içinde kadınların kadınlara, kız çocukların annelere destek olduğu akrabalık ilişkileri ile bazen de dışarıdan bir başka kadına ücret ödenerek çoğu zaman enformel bir biçimde karşılanıyordu. COVID-19 sürecinde bu desteğin azalması ile çocuk bakımı, yaşlı bakımı, temizlik, yemek yapımı gibi bütün ev içi emeğin yükü özellikle belirli bir sosyoekonomik sınıftan kadınlar ve çalışan anneler için katlanarak arttı. Kadının ev içindeki ve iş yaşamındaki çifte mesaisi, mesai kavramının tamamen yittiği gecenin gündüze karıştığı bir hâl aldı. Enformel emek piyasasının içinde çok daha kırılgan olarak çalışan, yoksulluk sınırında hayatlarını devam ettiren kadınlar ise bu süreçten çok daha şiddetli biçimde etkilendiler” diyor.
COVID-19’un bakım politikalarının önemini bir kez daha gündeme getirdiğini belirten Uyan Semerci, “Vatandaşlık hep kendine yeten, sakatlığı ya da hastalığı, herhangi bir kırılganlığı olmayan birey anlayışı üstünden kurgulanıyor. Oysa insan olarak doğumdan ölüme dek dönem dönem çok yoğun olarak bir başkasının bakımına, ihtimamına ihtiyaç duyuyoruz. Bakım, genellikle kadınların görünmez emeği ile bir şekilde karşılanıyor; ancak bakım politikaları bakım yükünü nasıl karşılayacağımıza dair çözümleri tartışmamız gereken bir alan. COVID-19 süreci aslında bakım politikalarının önemini bir kez daha göstermiş oldu; her birimiz pandemi döneminde korunmak, iyileşmek için yaşamlarımızda bakım başta olmak üzere ev içi emeğin ne kadar temel bir ihtiyaç olduğunu deneyimledik” diyor.
COVID-19 nedeniyle gerekli olan hijyen koşullarını sağlamak, okulların online eğitime geçmesiyle çocuk bakımına yönelik işlerin artması, dışarıda yemek yemenin azalması ev içi ücretsiz iş yükündeki artışta en önemli faktörler arasında.
UNDP tarafından Türkiye’de Mayıs ayında gerçekleştirilen bir araştırmaya1 göre COVID-19 nedeniyle gerekli olan hijyen koşullarını sağlamak, okulların online eğitime geçmesiyle çocuk bakımına yönelik işlerin artması, dışarıda yemek yemenin azalması ev içi ücretsiz iş yükündeki artışta en önemli faktörler olarak görülüyor. Araştırma sonuçlarına göre kadınların yüzde 50’si üstlendikleri bu iş yükü altında bunalmış olduklarını belirtirken, bu oran erkekler için yüzde 24 düzeyinde. Rakamlar çalışan kadınlarda yüzde 63’e; çalışan erkeklerde ise yüzde 27’ye çıkıyor. Aradaki yüksek fark çalışan kadınların iş hayatı ile ev içi işleri bir arada yürütürken yaşadığı zaman sıkışıklığına ve bu durumun yarattığı duygusal yüke işaret ediyor.
BİLGİ Sosyoloji Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Yağmur Nuhrat, COVID-19 sürecinde ev içi emeğin yanı sıra kadınların üstlendiği “duygusal emeğin” de arttığına dikkat çekiyor. Nuhrat, “Ev içi iş ve çocuk bakımı özellikle çalışan kadın için COVID-19 karantinasında destek mekanizmalarından yoksun olarak aynı mekân içinde bütün sorumlulukların üst üste binmesi şeklinde ortaya çıktı. Ev içi emeğin yanı sıra gündelik hayatın organizasyonu için angarya işleri içeren ve yine kadınlar tarafından üstlenilen duygusal emek de arttı. Bu, COVID-19’un duygusal yüküyle de birleştiğinde kadınlar için zorlayıcı bir hâl aldı. Diğer yandan tüm dünyada yaşanan sosyal izolasyon sürecinde erkeğin gün içinde kadınla evi paylaşması kadının görünmez emeğinin erkek tarafında görünürlüğünü artırdı” diyor.
BİLGİ Toplumsal Cinsiyet Çalışma Grubu’ndan Dr. Öğr. Üyesi İlknur Hacısoftaoğlu ise “Tüm aile üyelerinin evde olduğu, kamusal alanda karşılanan ihtiyaçların hane içinde görüldüğü sosyal izolasyon sürecinde kadın hem evden çalışarak, hem çocuğunun online eğitimiyle ilgilenerek hem ev işlerini yürüterek o döngüyü devam ettirmek zorunluluğuyla karşılaştı. Orta sınıf kadınların başka kadınların emeğini satın almak yoluyla azalttıkları ev içi iş bölümündeki eşitsizlik çok keskin bir şekilde kadınların karşısına çıktı. Diğer yandan bakım yükünün kadınların üzerinde olması ve hasta bakımının ağırlıklı olarak kadınlar tarafından yapılması yaşanan sağlık krizinde kadınlar için COVID-19’la temas riskini de artıran bir nokta oldu.” diyor.
Kadına ve kız çocuklarına yönelik şiddet arttı
Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin verilerine göre COVID-19 pandemisi sürecinde dünya genelinde kadına ve kız çocuklarına yönelik raporlanan şiddet vakalarında ciddi bir artış yaşandı.2 BM’nin “gölge pandemi” olarak tanımladığı bu artış sonucunda son bir yılda 15-49 yaş arası 243 milyon kadın ve kız çocuğu fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldı. Karantina uygulamaları sürecinde Kanada, Almanya, İspanya, İngiltere ve ABD’de ev içi şiddet vakalarında ve kadınların acil durum sığınağına taleplerinde bir artış gözlenirken, bu artış Fransa’da yüzde 30, Singapur’da yüzde 33, Arjantin’de yüzde 25 düzeyine ulaştı.3 Türkiye’de Nisan ayında gerçekleştirilen bir araştırma ise kadına yönelik şiddetin COVID-19 sürecinde yüzde 27.8 arttığını gösteriyor. 4
Dr. Öğr. Üyesi İlknur Hacısoftaoğlu, COVID-19 sürecinde toplumsal cinsiyete dayalı şiddetteki artışın nedenlerini şöyle açıklıyor: “Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet büyük oranda kadının özel alanının içinde yaşanıyor ve kadın, kendi yakını olan insanlar tarafından şiddete uğruyor. COVID-19 süreciyle birlikte kadınlar kendileri için koruma alanı olması gereken; ama pratikte şiddete uğradıkları özel alanlarına, yani evlerine şiddetin failleriyle kapanmış oldu. Bu durum, şiddete uğrayan kadınları daha kırılgan ve şiddete daha fazla maruz kalabilir hale getirdi.”
Kadınlar daha fazla istihdam kaybına uğruyor
Araştırmalar COVID-19 pandemisi sürecinde kadınların erkeklere kıyasla daha fazla istihdam kaybına uğradığını gösteriyor. McKinsey’nin raporuna göre pandemi sürecinde kadın çalışanlar dünya genelinde erkeklere oranla işlerini kaybetme konusunda 1.8 kat daha kırılgan.5 Mayıs 2020 verilerine göre kadınlar küresel istihdamın yüzde 39’unu oluştururken kadınların istihdam kaybı tüm iş kayıplarının yüzde 54’üne denk düşüyor. UNDP’nin Türkiye’de yaptığı araştırmaya göre ise pandemi sürecinde kadınların yaklaşık yüzde 50’si işten çıkarılarak veya ücretsiz izne çıkarılarak iş kaybına uğradı; bu oran erkekler için ise yüzde 42.6
Dr. Öğr. Üyesi İlknur Hacısoftaoğlu, COVID-19 krizinin kadınların daha ağırlıklı olarak çalıştığı hizmet sektörünü ve enformel sektörü derinden etkilemesinin kadınların daha fazla istihdam kaybına uğramalarında etkili olduğunu belirtiyor.
Dr. Öğr. Üyesi Yağmur Nuhrat, ise “Çalışma beklentisi erkeklikle özdeşleşirken kadının ücretli emeği hane ekonomisine destek olarak görülüyor. Dolayısıyla kadın ve erkek arasında var olan ücret eşitsizliğini de düşündüğümüzde ailede ev içinde artan yükü bir kişinin üstlenmesi gerektiğinde kadının işi bırakması hane ekonomisi açısından daha az zararlı bir seçim olarak öne çıkıyor” diyor.
Birleşmiş Milletler Kadın Birimi ve UNDP tarafından yayımlanan bir rapora göre COVID-19 pandemisi öncesinde 2019-2021 yılları arasında yüzde 2.7 oranında düşmesi beklenen kadın yoksulluğu, pandeminin ekonomik sonuçları nedeniyle yüzde 9.1 oranında artacak. Rapora göre 47 milyon kadın ve kız çocuğu 2021 yılında aşırı yoksulluk sınırına sürüklenecek. 2021 yılı itibarıyla her 100 erkeğe karşılık 118 kadının aşırı yoksulluk sınırında yaşaması beklenirken, bu rakamın 2030’da 121’e çıkması öngörülüyor.7
KAYNAKLAR:
[1] UNDP Türkiye'nin "Gender Gaps in the Care Economy during the COVID-19 Pandemic in Turkey" Raporu için tıklayın.
[2] BM Kadın Birimi'nin "COVID-19 and Ending Violence Against Women and Girls" Raporu için tıklayın.
[3] BM Kadın Birimi'nin "COVID-19 and Ending Violence Against Women and Girls Raporu
[4] Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi’nin COVID-19 Karantinasından Kadının Etkilenimi ile Kadın ve Çocuğa Yönelik Şiddete İlişkin Türkiye Araştırma Raporu için tıklayın.
[5] McKinsey'nin "Covid-19 and gender equality: Countering the regressive effects" raporu için tıklayın.
[6] UNDP Türkiye'nin "Gender Gaps in the Care Economy during the COVID-19 Pandemic in Turkey" Raporu
[7] BM Kadın Birimi'nin araştırması için tıklayın.