İNSAN VE TOPLUM
29 Kasım 2021

Wustrau Nazi Esir Kampı kazılarının gün yüzüne çıkardıkları

Nazi ordusunun Sovyet savaş esirlerini “eğitimden” geçirmek için 1942’de kurduğu Wustrau esir kampında arkeolojik kazı yapıldı. Kazı ekibinde yer alan BİLGİ Genel Eğitim Bölümü Öğretim Görevlisi Azer Keskin, “Bulgularımız kampın inşasından bu yana itaatsizlik eylemleri olduğunu gösteriyor” dedi

...
Fotoğraf: Archäologische Ausgrabungen im NS-Schulungslager Wustrau am Rhin

Berlin’in yaklaşık 80 km kuzeybatısında yer alan bir kasaba olan Wustrau’da Nazi ordusu 1942 yılında Sovyet savaş esirlerini “eğitimden” geçirerek Nazilere yardımcı olmalarını sağlamak amacıyla bir esir eğitim kampı kurdu.

Kızıl Ordu’dan alınan savaş esirleri kampta uygulanan endoktrinasyon eğitimi sonrasında Nazi savaş aygıtının bir parçası haline getirilecek ve Nazi propagandası yapmak, işgal edilen doğu bölgelerinin idaresine yardımcı olmak ve Nazi politikalarını bu bölgelerde sürdürmek gibi görevlerle Doğu Avrupa ve Rusya’ya gönderileceklerdi.

Günümüzde yıkılmış olan bu kampın yeri arşiv araştırmaları ile İngiliz Hava Kuvvetleri’nin 1941 ve 1945’te çektiği hava fotoğraflarının ışığında tespit edilerek alanda 2020 yılında keşif amaçlı bir arkeolojik çalışma gerçekleştirildi ve geçen yaz kamp alanın beş noktasında arkeolojik kazı yapıldı.

Kazı ekibinde yer alan BİLGİ Genel Eğitim Bölümü Öğretim Görevlisi Azer Keskin, BİLGİ Tarih Bölümü tarafından düzenlenen “History Talks: Bir Modernite Arkeolojisi Örneği” başlıklı seminerde Wustrau Nazi Esir Eğitim Kampı kazısının bulgularını paylaştı.

 

...
Wustrau Nazi Esir Kampı'nın İngiliz Hava Kuvvetleri tarafından çekilmiş 1945 tarihli hava fotoğrafı. Kaynak: Archäologische Ausgrabungen im NS-Schulungslager Wustrau am Rhin

Kampın kuruluşunun tarihsel arka planını anlatan Keskin, Naziler tarafından kurulan esir kamplarına Sovyetler Birliği yurttaşı olan Müslüman azınlıkların yerleştirildiğini belirterek Nazilerin bu kamplarda endoktrinasyon yoluyla esirleri kendi saflarına katmayı amaçladıklarını söylüyor.

Keskin, “Nazi Almanyası, 22 Haziran 1941’de Barbarossa Harekâtı ile Sovyetler Birliği’ne yönelik imha savaşını başlattı. Bu savaşın amacı Sovyetler Birliği’ni ilhak etmek değil; Sovyetler Birliği’nin bir ‘Yahudi oyunu’ olduğu tezinden hareketle nüfusu imha etmekti. Bu planı nihayete erdirememekle birlikte harekât 4 milyondan fazla Sovyet yurttaşının ölümüne; 5 buçuk milyon kişinin ise savaş esiri olarak ele geçirilmesine neden oldu. Etnisite olarak Rus olanlar öldürülürken Rus olmayan Müslüman azınlıklar esir kamplarına yerleştirildi. Amaç, dini kullanarak bu azınlık nüfusu Sovyetler Birliği’ne karşı birleştirmek ve endoktrinasyon yoluyla kendi saflarına çekmekti. İşgal ettikleri bölgelerde azınlıklardan milli lejyonlar oluşturup kendilerine ek kuvvet yaratmayı hedeflediler. Wustrau Nazi Esir Kampı’nın da bu amaçla kurulduğunu biliyoruz” diyor.  

Duvarda Sovyet esirlerinden bir iz

Wustrau Kamp alanının 1942 yılında çizilmiş yerleşim planı kamp alanının Nazi ordusu tarafından nasıl planlandığını ortaya koyuyor. Keskin, yaptıkları arkeolojik kazı sonucu elde ettikleri bulguları şöyle anlatıyor:

“Kamp barakalar şeklinde planlanmış. Kazı yaptığımız alanın İngiliz Hava Kuvvetleri tarafından 1941 ve 1945 yıllarında çekilmiş hava fotoğrafları mevcut. 1941 yılındaki hava fotoğrafında kamp inşaatının yapılmaya başlandığını görüyoruz. Kampın ne zaman yıkıldığını tam olarak bilmiyoruz; ancak 1953 yılına ait fotoğraflarda kampın artık kaldırılmış olduğu görülüyor. Alanda yaptığımız arkeolojik kazılarda kamp alanını çevreleyen duvarın temelini bulduk. Duvar temelinin altına doğru indiğimizde yaklaşık 90 cm yüksekliğinde olan temelin 20-25 cm uzunluğunda kerestelerden kalıp çakılıp dökülmüş olduğunu gördük. Duvarların üst bölümünün ise tuğladan yapılmış olduğu anlaşılıyor.”

“Temel duvarında üzerinde orak çekiç görülen bir iz bulduk. Bunun bir Sovyet üniforması düğmesi olduğunu anlıyoruz. Çok büyük ihtimalle bu kampın inşaatında zorunlu olarak çalıştırılan Sovyet esirlerden biri üniformasının düğmesini duvara bastırarak izini çıkarmış. Yaptığımız kazının en ilginç bulgularından biri buydu. Çünkü insanların yalnızca Sovyetler Birliği’nden olduğu için öldürüldüğü koşullarda yapılan bu hareket o esirin öldürülmesine neden olabilecek riskli bir eylemdi. Esirin bu riski göze alarak bu eylemde bulunduğu anlaşılıyor.”

 

...
Wustrau Nazi esir kampının Sovyet esirler tarafından inşa edilmiş temel duvarında üzerinde orak çekiç sembolü olan ve bir Sovyet üniformasının düğmesine ait olduğu tahmin edilen bir iz bulundu. Fotoğraf: Archäologische Ausgrabungen im NS-Schulungslager Wustrau am Rhin

Musa Celil ve yeraltı direnişi

Keskin, esir kamplarında Nazi ordusuna karşı yeraltı direnişi örgütleyen Tatar asıllı Sovyet şair Musa Celil’in Wustrau esir kampında da kalmış olduğunun bilindiğini belirterek şunları söylüyor:

“Musa Celil, Volga Tatarlarından bir Sovyet askeriydi. Leningrad cephesinde yaralanıp Nazi ordusuna esir düşüyor. Görünüşte Sovyet azınlıkları ikna etmek üzere esir kamplarında dolaşırken gizlice yeraltı direnişi örgütlüyor. Kendisinin örgütlediği Volga Tatarları lejyonu Beyaz Rusya’daki ilk görevinde isyan ederek birlikte gönderildiği tüm Nazi subaylarını öldürüyor ve buradaki Sovyet partizanlarının tarafına geçiyor. Celil, bu direnişi örgütlediği anlaşılınca tutuklanarak Moabit Kampı’na gönderiliyor. Burada yazdığı şiir defterlerinden ikisi günümüze ulaştı. Celil’in Wustrau Kampı’nda yaşamış olması ve arkeolojik kazılarda bulduğumuz iz, kampın inşasından itibaren esirler arasında itaatsizlik eylemlerinin var olduğunu gösteriyor.”

 

...
Kazılarda bu görseldeki gibi 1940'larda kullanılan yazı tahtalarına ait pek çok parça bulundu. Bu yazı tahtaları Nazi ordusu tarafından Sovyet esirlerine Latin alfabesini öğretmek için kullanılıyordu. Fotoğraf: Archäologische Ausgrabungen im NS-Schulungslager Wustrau am Rhin 

Yazı tahtaları, deney tüpleri, mermi kovanları

Yapılan arkeolojik kazılarda 1940’larda kullanılan yazı tahtaları bulundu. Kömür grafit kalemle yazılan bu yazı tahtaları Nazi ordusu tarafından esirlere Latin alfabesini öğretmek için kullanılıyordu.

Kazılarda az sayıda kişisel eşya bulunduğunu belirten Keskin, “Tüm arkeolojik kazılarda parçalar halinde de olsa kişisel eşya bulabiliyoruz. Kazılarda az sayıda kişisel eşya bulmamızın nedeni muhtemelen Sovyet esirlerinin kampta kişisel eşyaya sahip olmamalarıydı” diyor.

Nazi subaylarının kullandıkları tahmin edilen oyun jetonları, üzerinde svastika sembolü olan demir paralar, barakalara ait olabileceği düşünülen üzerinde numaralar yazılı demir levhalar, dikenli tel parçaları, kampın sonunda ortaya çıkarılan mermi kovanları ve askeri mühimmat, gündelik hayata dair eşya parçaları yapılan arkeolojik kazılarda gün yüzüne çıkarılan diğer buluntular arasında.

Kazılarda bulunan en ilginç buluntulardan biri de yüksek ısı nedeniyle deforme olmuş deney tüpü parçaları oldu. Keskin, “Sözlü kaynaklarından Wustrau Kampı’nda doktor olduğunu, köylülerin bu doktorlara göründüğünü biliyoruz. Ancak tüpün üzerindeki yazıyı ortaya çıkardığımızda bu tüplerin Nazilere ait olmadığını anladık. Üzerinde “VEB medizintechnik Leipzig” yazıyor. VEB’in açılımı ‘halka ait işletme’… Doğu Almanya’nın ekonomik programı kapsamında oluşturulmuş üretim işletmeleri bu şekilde isimlendiriliyordu. Dolayısıyla tüplerin 1950’lere tarihlendiğini ve Doğu Almanya’ya ait olduğunu anlıyoruz. Doğu Almanların bu kamp alanında ne yaptığını, neden bu tüplerin ve medikal buluntuların yüksek sıcaklıktan deforme olduğunu çözmeye çalışıyoruz” diyor.

...
Kazılarda bulunan ve yüksek ısı nedeniyle deforme olduğu anlaşılan deney tüplerinin Doğu Almanya'ya ait olduğu tespit edildi. Keskin, Doğu Almanların kamp alanında ne yaptığını çözmeye çalıştıklarını belirtiyor. Fotoğraf: Archäologische Ausgrabungen im NS-Schulungslager Wustrau am Rhin

20. yüzyıl arkeolojisi ile yakın tarihi anlamak 

Keskin, 20. yüzyıl arkeolojisinin alışıldık olmadığını; ancak tarihsel kaynakların yeterli olmadığı durumlarda tarihi okumak için yeni olanaklar sunabileceğini belirtiyor.

Wustrau Nazi Esir Kampı kazısı da tarihsel olarak pek bilinmeyen ve anma söylemlerinde de çoğunlukla göz ardı edilen Nazi suç mahallerindeki materyal koşulları, Nazilerin ‘eğitim’ yoluyla esirleri kendi saflarına katma amaçlarına ne oranda ulaşabildiklerini, esirlerin direniş biçimleri ve öznelliklerine dair soruları ele alıyor.

Keskin, “Tarihsel kaynaklara baktığınızda özellikle emperyal güçlerin toplu sürgün, zorunlu iskân gibi politikalarından etkilenen kişilerin akıbetiyle ilgilenmediğini, kayıtlarını tutmadığını görüyoruz. Dolayısıyla yeterli tarihsel kaynakların olmadığı durumlarda arkeoloji yoluyla materyal kalıntıları bulmak önem taşıyor. Bunu da konu aldığımız, kendilerinden arta kalanları incelediğimiz kişilerin insan olduğunu unutmadan yapmak gerekiyor” diyor.