Palmira’nın dijital doğuşu
Prof. Dr. Ahmet Denker’in Minna Silver ve Gabriele Fangi ile kaleme aldığı “Çölün Gelini Palmira” kitabı, Palmira antik kentinin kültürel mirasını belgeler, görüntüler ve dijital modellemeler ile yaşatmayı amaçlıyor. Yıkılan antik kentin üç boyutlu dijital rekonstrüksiyonunu gerçekleştiren Prof. Dr. Ahmet Denker, kitabın serüvenini ve çalışmalarını anlattı
İpek Yolu üzerinde, Suriye Çölü’ndeki bir vahaya kurulan Palmira, antik dünyanın önemli kültürel merkezlerinden biriydi. M.S. ilk yüzyılda büyüyüp gelişen kentin Greko-Romen ve Pers kültürünün izlerini taşıyan görkemli kalıntıları 2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaşın ardından talan ve yıkımla karşı karşıya kaldı. Antik kent, bölgenin IŞİD tarafından 2015’te ele geçirilmesi ardından yerle bir edilerek hafızalarımızda dinamitlenen kalıntıları, balyozlarla parçalanan heykelleriyle iz bıraktı.
BİLGİ Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Ahmet Denker’in Minna Silver ve Gabriele Fangi ile yazdığı “Reviving Palmyra in Multiple Dimensions: Images, Ruins and Cultural Memory” kitabı Yasemin Alptekin’in çevirisiyle İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından “Çölün Gelini Palmira” başlığıyla yayınlandı.
Palmira antik kentinin kültürel mirasını yaşatmayı amaçlayan kitapta modern teknoloji ve görüntüleme yöntemleriyle kente havadan ve uzaydan ne şekilde yaklaşılabileceği saptandı. Antik kentin tarihi ve kültürünün eski harita, çizim, fotoğraf gibi belgelerle anlatıldığı kitapta yıkılan tarihi yapıların 3 boyutlu (3B) dijital modelleme yöntemiyle sanal ortamda yeniden canlandırıldığı görüntüler de yer alıyor. Palmira’nın dijital rekonstrüksiyonunu gerçekleştiren Prof. Dr. Ahmet Denker, “Bu kitapta, Palmira ve harabelerinin küllerinden doğan Anka Kuşu gibi tarihi eserleri koruma etiğine ve kentin ihtişamına uygun şekilde zihinlerimizde yeniden hayat bulmasını ümit ettik” diyor.
>> “Çölün Gelini Palmira” kitabı nasıl ortaya çıktı? Kitabın hikâyesini bizimle paylaşır mısınız?
Palmira hakkındaki bu kitap, üç ayrı ülke, üç ayrı disiplin ve üç ayrı dilden üç yazarın bir araya gelip birlikte gerçekleştirdikleri bir projenin ürünü olarak İngilizce dilinde kaleme alındı. İki yıl önce İngiltere’de “Reviving Palmyra in Multiple Dimensions: Images, Ruins and Cultural Memory” başlığı ile yayımlanan kitap, Yasemin Alptekin’in nefis Türkçesi ve mükemmel çevirisi ile “Çölün Gelini Palmira” adı altında Türk okurlara kazandırıldı. Diğer yazarlar, Finli Minna Silver ve kısa bir süre önce kaybettiğimiz İtalyan Gabriele Fangi ile bir araya gelmemiz İspanya’nın Valencia kentindeki bir kongre sayesinde oldu, birbirimizden ve Palmira konusunda her birimizin ayrı ayrı yapmakta olduğu çalışmalardan böylece haberdar olduk ve bunları bu kitapta bir araya getirmeye karar verdik.
>> UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Palmira antik kenti bölgenin IŞİD tarafından 2015’te ele geçirilmesinin ardından büyük bir tahribata uğradı, antik kalıntılar ile birlikte bir kültür de yok edildi. Bu projeyi hayata geçirirken neler hissettiniz?
Palmira tamamen tahrip edildi, böylece dünya en önemli kültür hazinelerinden birisini kaybetmiş oldu. Yaşadığımız bu travma, kültürel mirasımızın ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne serdi. Dünyaca ünlü anıtlarının tümünü kaybeden Palmira, kültürel mirasın kırılganlığının simgesi haline geldi. Bu projeyi hayata geçirirken Palmira için yas tutuyorduk, hala da yas tutmaya devam ediyoruz. Palmira’nın bütün abideleri ve müzesi yıkıldı, sakinlerinin birçoğu katledildi. Palmiye ağaçlarının yaprakları çöl rüzgarının esintisiyle sallanmayı sürdürürken onların arasındaki altın renkli antik abidevi yapılar yok artık. Arkeologların, araştırmacıların ve tarihçilerin feryatları bu kaybın önüne geçmeye yetmedi.
Bu kayıp karsısında yapabileceğimiz tek şey vardı: Palmira ile birlikte yitirdiğimiz tarihi hazineyi imgelerle, dijital modellemelerle hafızalarda canlı tutmak. Bu kitapta, Palmira ve harabelerinin küllerinden doğan Anka Kuşu gibi tarihi eserleri koruma etiğine ve kentin ihtişamına uygun şekilde zihinlerimizde yeniden hayat bulmasını ümit ettik.
>> Çalışmanız kapsamında Palmira antik kenti üzerine önemli incelemelerde bulundunuz. Yaptığınız çalışmalardan yola çıkarak bu antik kentin geçmişine, mimari özelliklerine ve tahribatın boyutuna dair neler söylersiniz?
Palmira, dünyanın Pompei ve Efes kadar önemli bir diğer antik kentiydi. Bütünüyle ilginç, değişik ve başka yerlerde rastlanamayacak sürprizlerle dolu bir kültürel hazineydi. Doğu Roma’nın en görkemli şehirlerinden birisi olan Palmira, doğu ve batı mimarisini harmanlayan anıtsal yapılarıyla medeniyetler ittifakının somutlaştığı bir kültür hazinesiydi ve UNESCO tarafından dünya kültür mirası listesine alınmıştı. Palmira’nin antik peyzaji birçok anıtsal yapı ile süslüydü. Batı’daki pek çok kentin mimari tarzlarında ve devlet binalarında Palmira’nin bu anıtsal mimarisinden esinlenildiği görülmektedir. Bunların arasında Beyaz Saray da bulunmaktadır.
Çalışmamız kapsamında edindiğim izlenim, bir dönem Roma’nın doğusunun Roma’nın batısını gölgeleyen bir görkeme ulaşmış olduğuydu. Örnek olarak, kenti batıdan doğuya kateden ve doğu ucunda Zafer Takı ile sonlanan Büyük Sütunlu Yol, Roma Imparatorlugu’nun batıdaki şehirlerinde benzeri olmayan görkemde ve uzunlukta iki sıra Korint tarzı sütunlarla bezenmiş muhteşem bir mimari eserdi. Yüzlerce metre uzunluktaki sütunlu caddeleri, tapınakları, agorası, amfitiyatrosu, uzun bir vadiye yayılmış nekropolü ile dinsel simge ve geçmişte dinsel işlev taşımış anıtsal yapıların yanı sıra hiçbir dinsel simge ve işlev taşımamış olanlar da dahil olmak üzere Palmira tümüyle imha edildi.
>> Kitapta Palmira’ya dair eski haritalar, çizimler, tablolar ve fotoğrafların yanı sıra 3B modelleme yöntemiyle antik kenti yeniden canlandırdığınız dijital görüntüler yer alıyor. Bu dijital görüntülerde eserlerin antik çağda nasıl göründüğüne ilişkin bir fikir sahibi oluyoruz. Eserleri orijinaline uygun bir şekilde dijital ortamda yeniden canlandırırken ne tür kaynaklardan yararlandınız?
Kitapta, Palmira’nın yeniden keşfedilişi ve tarihi anlatıldıktan sonra, şehir 3B sanal gerçeklik yöntemleri ile parçaları birleştirilerek yeniden kuruluyor ve canlandırılıyor.
Kitabın içinde yer alan 3B rekonstrüksiyonların gerçeğe sadık kalınarak gerçekleştirilmesinde Minna Silver ve Gabriele Fangi’nin Palmira’yi ve onun yapilarini yakından tanımalarının çok büyük bir katkısı olmuştur. Gerek Minna gerekse Gabriele uzun süreler Suriye’de araştırmalar yapmışlar ve Palmira’yı defalarca ziyaret etmişlerdi. Bu faaliyetleri sırasında Palmira Müzesi yöneticileri ve Suriyeli eski eser yetkilileriyle ortak çalışmalar yürütmüş, yakın ilişkiler kurmuş ve dostluk bağları oluşturmuşlardı. Palmira’yı bizzat deneyimleyerek, kalıntıları ve Palmira’nın savaş öncesi hayatını yerinde yaşayarak başka hiçbir ikinci el kaynaktan edinilemeyecek bilgi ve tecrübeleri biriktirmişlerdi; ellerinde çok kıymetli bir fotoğraf ve harita koleksiyonu vardı.
Onların deneyimleri ve koleksiyonlarındaki eski resim ve fotoğrafların yanı sıra, antik yazılı kaynaklar ve eski çizimlerden de yararlandık. Bunların içinde İngiliz kâşif Robert Wood'un 1753 tarihli kitabı bizim için önemliydi. Kitabın önemi öncelikle içindeki çizimlerden kaynaklanmaktaydı. Giovanni Battista Borra tarafından gerçekleştirilen bu çizimler şehrin anıtsal yapılarının ilk güvenilir kayıtlarıydı. Grafiksel verilerin bir diğer önemli kaynağı da 1785'te Palmira'ya gitmiş olan Louis François Cassas'ın çizimleriydi. Cassas’in, Palmira harabelerini konu alan detaylı çizimleri, bunların rekonstrüksiyonu için ihtiyaç duyulan grafiksel verilerin sağlanmasında vazgeçilmez değerdeydi.
Bütün bunlar, yeni ve modern ölçme ve görselleştirme metodları ile bir araya getirilerek Palmira’nın çok boyutlu olarak yeniden canlandırılması gerçekleştirildi. Tapınaklar ve Palmira’ya haklı ününü kazandıran sütunlu caddeleri, zafer kapısı, amfitiyatrosu, agorası vb. hem 2015’teki yıkımdan önceki haliyle, hem de Roma dönemindeki görkemli haliyle sanal modeller biçiminde sunulmaktadır. Bu özellikleriyle kitap, okura bir yandan Palmira’nın tarihine ve kentin mimarisine görsel bir giriş için rehberlik sağlarken diğer yandan yeni teknolojilerin tümüyle yitirilmiş kültürel mirasın geri kazanılmasındaki rolü ve potansiyeli hakkında da yeni bir kaynak olmaktadır.
>> Palmira’dan önce Efes Artemis Tapınağı’nın da dâhil olduğu birçok arkeolojik alanda çalışmalar yürüttünüz. Bu çalışmalarınızdan da bahsedebilir misiniz? Dijital teknolojiler arkeoloji alanında bize ne tür imkânlar sunuyor?
Efes Artemis Tapınağı, antik dünyanın 7 harikasından biriydi. Hatta antik yazılı kaynaklarda onlar arasında en görkemlisi olduğu iddia ediliyordu. Bunlardan günümüze kalan, sadece Mısır’daki piramitlerdir. Mısır piramitlerinden daha göz alıcı ve Parthenon’dan üç kat büyük, tamamıyla mermerden yapılmış bir tapınak tasavvur edin, Artemis Tapınağı böyle bir şeydi. 3B rekonstrüksiyonu ilgimi çeken bir alandı, ama mesele hakkında neredeyse hiçbir şey bilinmeyen, arkeolojik kalıntıların ve yazılı kaynakların tamamına yakınının yitirilmiş olduğu Artemis tapınağının yeniden canlandırılışı olduğunda daha da ilginç hale geldi. O kadar da zordu, British Council ve BILGI BAP desteğiyle, üç yaz British Museum’da çalışmalar yaptım. British Museum’da çalışmadan bu projenin tamamlanması mümkün değildi, çünkü Artemis Tapınağı’ndan geri kalan bütün önemli parçalar orada bulunmaktadır.
Dijital teknolojiler hayalet görüntülerin oluşturulmasında kısa zaman öncesine kadar sadece hayal edebildiğimiz imkânlar sunmaktadır. Dünyadaki bütün kültürlerde hayaletlerin bu dünyadan göçmüş, yitirilmiş ve bir daha geri gelmeyecek canlı ve cisimlerle temas kurulmasında farklı ve özel bir yeri vardır. Dijital teknolojilerle yitirdiğimiz arkeolojik eserlerin hayalet görüntülerine ulaşabilmemiz mümkün olabilmektedir. Ancak bütün teknolojilerin kullanımında olduğu gibi, burada da dikkatli olunması gerekmektedir. Tehlike, gerçekle alakası şüpheli olan bir yeniden canlandırmanın bizi yanıltıcı sonuçlara itme riskinde, dijital teknolojilerin sunduğu görsel çekiciliğe kapılıp gerçekten uzaklaşmamızda yatmaktadır. Gerçeği yansıtmak ise, ancak disiplinlerarası takım çalışması ve uzun yıllara yayılan emeklerin sonunda mümkün olabilmektedir.
>> Bundan sonra arkeoloji alanında hayata geçirmek istediğiniz projeler neler olacak?
Şu sırada, bir sonraki kitap projem üzerinde çalışmaktayım, bu kitap Artemis tapınağı üzerine olacak. Palmira kitabından farklı olarak bu kitapla ilgili hedefim ve dileğim, onun önce Türkçe olarak İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan çıkması, daha sonra İngilizce’ye çevrilmesi. Hâlihazırda ABD’de bu kitap üzerinde çalışmaktayım.
Artemis tapınağı ile ilgili direkt bilgi çok az olduğu için bu tapınakla ilgili dolaylı bilgi ve ipuçlarına ulaşabilmek amacıyla onu etkilemiş ve ondan etkilenmiş diğer İon tapınaklarının 3B rekonstrüksiyonlarını yapmamız gerekti. Ayrıca, Roma dönemi Efes sikkelerinin üzerine işlenmiş tapınak kabartmalarından ipuçları elde etmeye çalıştık. Şu sırada yoğunlaştığım konu ise tapınağın yapıldığı dönem olan İ.Ö. 6. yüzyılda yaşayan ve tapınağın mimarlarıyla etkileşimi kanıtlanan filozoflarından kalan bilgiler. Bunlardan yalnızca bir tanesi, Thales’in talebesi olan, Miletli Anaksimander kitap bırakmış. Gerçi kitabın sadece bir sayfası günümüze gelebilmiş; ama bu kitabı kaynak alan ve ona atıf yapan yazarlardan günümüze kalan diğer kitaplarda önemli ipuçları var. ABD’de bu kaynaklara ulaşma şansını yakaladığımdan, önümüzdeki bir yıl içinde eksik kalan bilgilerin tamamlanacağını ve kitabin basıma hazır hale geleceğini ümit ediyorum.
Bu projelerde İstanbul Bilgi Üniversitesi öğrencileri aktif olarak yer almış ve 3B modellerin gerçekleşmesinde değerli katkılarda bulunmuşlardır. Bugün artık mezunlarımız arasında bulunan bu eski öğrencilerimize ayrıca teşekkür ederim.
Kapak fotoğrafı: Gabriele Fangi, 2010.