‘Kitaplar çocuklarla aramızdaki bağı güçlendirir’
Uzman klinik psikolog ve çocuk kitabı yazarı Büşra Tarçalır, “Çocuklarla aramızdaki ilişki tren raylarına benzer. O raylarda birçok vagon gider gelir. Bu vagonların taşıdığı, sevgi, ilgi, merak, güven ve duygular aramızdaki bağı güçlendirir. Kitaplar o bağı besler” diyor.
Büşra Tarçalır, varoluşçu ekolle çalışan bir klinik psikolog ve çocuk kitabı yazarı… BİLGİ Psikoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra Bahçeşehir Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı’nı “çocuklarda zorbalık” üzerine yazdığı tez ile tamamladı.
Bu süreçte çocuklara zorbalığı, etrafındaki balıklarla dalga geçerek kendini güçlü hisseden bir balığın gözünden anlattığı Zor Balık kitabını yazdı. Ardından tembel olmak isteyen bir karıncanın hikâyesini konu alan Lui ve doğayı keşfetmeye meraklı bir çocuğun hayvanlar ile maceralarına odaklanan Yu ve İlginç Hayvanlar kitapları çocuklarla buluştu.
Yetişkinlerle bireysel psikoterapi seanslarını sürdüren Tarçalır, çocuklara ve ebeveynlere psikolojik danışmanlık vermeye de devam ediyor. Kendisi ile çocuk kitaplarının renkli dünyasını ve çocukların psikolojik gelişimine katkılarını konuştuk.
>> Bir klinik psikolog olarak sizi çocuk kitabı yazmaya yönelten ne oldu?
Yüksek lisansta çocuklarda zorbalık üzerine çalışmıştım. Sonrasında bu alanda okullarda 12 haftalık bir programın uygulanması için çalıştık. Bu programın bir haftasında klinik psikolog bir arkadaşımla çocuklara zorbalıkla ilgili bir hikâye anlatalım istedik. Zor Balık hikâyesini böyle yazdım. Başka bir psikoterapist arkadaşımla hâlihazırda yetişkin yayınları yapan bir yayınevimiz vardı. Buradan bir çocuk kolu oluşturup yazdığım hikâyeyi kitap olarak yayımlamaya karar verdik. Çocuk kitaplarıyla haşır neşir oldukça da çocuklar için yazma isteğim sürdü. O bir dünya… Oraya girdiğiniz zaman kolay kolay çıkışı olmuyor.
>> Zor Balık’ın yanı sıra Lui, Yu ve İlginç Hayvanlar kitaplarının yazarısınız. Kitaplarınızı yazarken hikâyelerinizi nasıl seçiyorsunuz?
Lui, biraz yayıneviyle birlikte karar verdiğimiz bir hikâyeydi. Çocuklara sorumluluk, ödev yapmak gibi konularda sevimli bir kitap yapsak nasıl olur diye düşünürken ortaya çıktı. Yu ve İlginç Hayvanlar ise hikâyesi itibariyle tamamen doğaçlama ortaya çıkan; çok eğlenerek, gülerek yazdığım bir kitap oldu. Doğayı keşfetmeye çok meraklı olan Yu’nun ilginç hayvanlarla karşılaşmalarını dostluk, empati, önyargı gibi kavramları ele alarak anlatan farklı hikâyeler yer alıyor içinde. Hem komik, hem kafiyeli, hem de didaktik olmayan, sonu üç noktayla biten hikâyeler yazmaya dikkat ediyorum. Didaktik hikâyeler ile çocuklar, onlara vermeyi amaçladığımız şeyi almıyorlar. Çocuğun düşünmesi, boşluğu doldurabilmesi için bir alan bırakmanın önemli olduğuna inanıyorum.
>> Çocuk kitapları çocukların psikolojik gelişimine ne tür katkılar sağlar? Çocukların hangi becerilerini kitaplar aracılığıyla geliştirebiliriz?
Buna bir araştırmayla yanıt vermek istiyorum. 1980’li yıllarda iki psikolog, Betty Hart ve Todd Risley, bir grup 0-3 yaş arasındaki çocuğu izleyerek ailelerinin onlara günde kaç kelime söylediklerini, onlarla nasıl iletişime geçtiklerini gözlemliyor. Gözlemledikleri bir grup, sosyoekonomik düzeyi düşük ailelerin çocuklarından; diğer grup ise sosyoekonomik düzeyi yüksek ve çocuklarıyla daha fazla iletişim kuran, onlara kitap okuyan ailelerin çocuklarından oluşuyor. İlk üç yaş çocukların her gördüklerini zihinlerine kaydettikleri, öğrendiklerine hızla adapte oldukları, beyin gelişiminin insan hayatında en hızlı olduğu dönem… Araştırma sonucunda iletişim kurma becerileri yönünden iki grup arasında makasın iki ucunun ciddi şekilde açıldığı ve sözcük dağarcıklarında 30 milyon kelime farkı ortaya çıktığı görülüyor. Bu fark ise hayatları boyunca kapanabilecek bir fark değil; çünkü insan beyni hiçbir zaman ilk üç yıldaki kadar hızlı bir şekilde öğrenemiyor.
Burada çocuklarla iletişim kurmanın, onlara kitap okumanın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor aslında… Kitaplar bizim çocuklara sunabileceğimizden daha fazla sözcük kurma şansı veriyor bize. Çocuklarla çalışırken ebeveynlerin bazen çocuklarına neden bahsetmeleri gerektiğini bilemediklerini; sıkılmış, bıkmış hissettiklerini görüyorum. Kitaplar ebeveynlere aslında bu noktada yardımcı oluyor. Ayrıca çocukların hafızalarını, okuma anlama ve empati kurma becerilerini geliştiriyor. Kitaplar belki hiç göremeyeceğimiz yerlere gitmek; belki de hissettiğimiz şeylerin başkaları tarafından da hissedildiğini anlamak için bir kapı aralıyor. Bu yüzden de çocuklar için gerçekten çok elzem.
>> Çocuklara ölüm veya boşanma gibi normal şartlarda açıklanması zor bazı kavramları onlarla konuşabilmek için kitapların bir fırsat yaratabileceğini söylüyorsunuz.
Ölüm, boşanma, taşınma, cinsellik, kardeş doğumu gibi pek çok zor konu var çocuklarla konuşmaya çekindiğimiz. Ebeveynlerin nasıl yapsam deyip, gecelerce uykularını kaçıran veya kaçamak cevaplar verip geçiştirdikleri konuları kitaplar çok basit bir şekilde anlatabiliyor. Bir şey yaşadı ve hayatı boyunca bunun travmasını yaşayacak diye bir şey yok çocuğun. Her sorun aile içinde konuşulabilmeli. Biz onlarla konuşmaya devam ettikçe, çocuklar için zor olabileceğini düşündüğümüz durumlar onlar için yavaş yavaş normalleşmeye başlıyor.
Bu noktada ebeveyn- çocuk ilişkisinin şekli çok önemli. Çocuk bir soru sorduğunda ebeveyn onu geçiştiriyorsa veya ona cevap vermiyorsa çocuk merak ettiği konuları artık sormamaya başlayabilir; kendi kendine öğrenme yoluna gidebilir. Şu an yaşadığımız dönemi de bu açıdan oldukça riskli buluyorum, çünkü çocuklar bir tık ile internette her şeye ulaşabilecek, onlarla asla paylaşmayı düşünmediğimiz detaylara veya yanlış bilgilere erişebilecek noktadalar. Çocuklara tamamen yaşlarına ve seviyelerine uygun bilgileri verebilmek ebeveynlerin görevi. Kitapların bu konuları konuşmak için önemli bir fırsat sunduğunu ve ebeveynlere de yardımcı olduğunu düşünüyorum.
>> Çocuklarda zorbalık sizin uzmanlık alanınız. Bu sorunun psikolojik nedenleri nedir? Çocuklarda nasıl fark edilir?
Zorbalığa maruz kalan çocuklar bunu yaşıyorlar, ama bunu ifade etmeleri genelde çok kolay olmuyor. Zorbalığın türleri var. Bazılarının gözlemlenmesi çok kolay yetişkinler tarafından. Bazısı ise sözel olmuyor, mimiklerle gerçekleşiyor ve adını koyabilmek çok zor oluyor. Zorbalık dendiği zaman altını çizmek istediğim en önemli şey bunun sürekliliğinin olması... Bir kabalık, kavga veya sert bir oyun değil bu. Belki haftalarca, aylarca ya da yıllarca bir çocuğun başka bir çocuk veya çocuk grubu tarafından sürekli aynı muameleye maruz kalmasından bahsediyoruz. Zorbalıkta hep bir taraf zorbalığa maruz kalıyor ve diğer taraf da hep uygulayan oluyor.
Sebeplerine baktığımızda çok sert aile yapısından kaynaklanabiliyor; ya da aksine ebeveynlerin çok gevşek, çocuklarıyla hiç ilgilenmediği, onları tamamen kendi hallerine bıraktığı ailelerde görülebiliyor. Sorunun kökenine indiğimizde ise yapısal olarak çocuklarda yerleşmiş, değiştirmesi zaman alacak bir takım duygusal meselelerle karşılaşıyoruz. Zorbalık yapma halinin çocukların elinde bir araç olduğunu unutmamak gerekiyor. Bununla iletişime geçmeyi, bununla popüler olmayı biliyor çocuk. Zorbalık yaptığı zaman alkışlanıyor, böbürleniyor; kendini güçlü, başarılı hissediyor. Bu çocuğun elinden zorbalık yapma davranışını aldığımız zaman, çocuk boşluğa düşüyor. Dolayısıyla onun yerine bir şey koyabilmemiz lazım. O çocuğa kendini dönüştürebileceği, kendini farklı bir şekilde de olsa ifade edebileceği araçlar vermemiz gerekiyor. Benim en çok eleştirdiğim “zorbalık yapan çocuğu çöpe atalım, diğer çocuğu korumaya alalım” yaklaşımı oluyor. Her iki çocuğun da korunmaya ihtiyacı var.
Kullandığımız ifadeler vardır ya… “Çocuk gibi davranma”, “çocuk mu kandırıyorsun” gibi… Çocuk olmak bir küçümsenme objesi haline geldi. Ama şimdi yavaş yavaş çocukları dinlemenin, onlara açıklama yapmanın, onların dünyasında sabırlı olmanın birtakım ipuçlarını kollamaya başladık.
>> Ebeveynlerin çocukların psikolojik gelişim sürecinde en çok ne tür yanlış tutumlarıyla karşılaşıyorsunuz ve onlara tavsiyeleriniz neler olur?
Her şeyden önce çocuğu tercihleri olan, duyguları olan, fikirleri olan, gelişmekte olan bir birey olarak kabul edebilmemiz gerekiyor. Bu doğrultuda da ilerliyoruz aslında, bir kabuğu üzerimizden atmaya çalıştığımızı görüyorum. Bundan çok kısa zaman öncesine kadar çocukların daha çok eğitilmesi gereken, öğrenmediklerinde belki psikolojik ya da fiziksel şiddet gibi yöntemler kullanılarak terbiye edilmesi gereken, parmak sallanacak bireyler olduğu düşünüldü. Fakat görüyoruz ki bu işe yaramıyor. Çocukken bize “yapma” veya “bunu yapmalısın” dendiği zaman, onun sebebini merak ettik hepimiz. Ama bize açıklama yapılmadı, “sen çocuksun” dendi.
Kullandığımız ifadeler vardır ya… “Çocuk gibi davranma”, “çocuk mu kandırıyorsun” “çocuk gibi ağlama” gibi… Çocuk olmak bir küçümsenme objesi haline geldi. Ama şimdi yavaş yavaş çocukları dinlemenin, onlara açıklama yapmanın, onların dünyasında sabırlı olmanın birtakım ipuçlarını kollamaya başladık. Çünkü aksi takdirde onlarla iletişim kuramıyoruz.
Ebeveyn ve birincil bakım veren kişiyle çocuk arasındaki ilişkiyi tren rayları gibi düşünürüm. Vagonlar gidip geliyor; bu vagonlar sevgi, ilgi, merak, güven taşıyor. Bunların hepsi çocuk ile ebeveyn arasındaki bağ meselesi... Tabii ki çatıştığımız zamanlar, öfkemize yenik düştüğümüz anlar olabiliyor. Biz de insanız ve duygularımız var. O noktada her zaman doğru ebeveynlik diye bir şeyin peşinde olamayacağımızı; ama kendi sınırlarımız ve kapasitemiz dâhilinde yeterince iyi olabileceğimizi düşünelim.
Tren rayları dediğim şeyi, tüm ebeveynlerin zihinlerinde canlandırmasını isterim; çünkü şimdi bize belki de karşılık veremeyen o küçük yaşlardaki çocuk; yavaş yavaş ergenliğe girecek. Bizim doğrularımız dışında da doğruların olduğunu fark eden bir bireye dönüşecek. O zaman işte o rayların taşıdığı şeyleri görmeye başlıyoruz. Ektiğimizi biçiyoruz. Vagonlar hala gidip gelmeye devam ediyor mu aramızda? Yoksa paslandı mı aramızdaki raylar? Çocuğa kulak vermek, hem kendi ihtiyacımızı hem de onun ihtiyacını anlayabilmek gerekli.
‘Çocuğunuz okuma yazma öğrendikten sonra bile ona kitap okumayı bırakmayın’
Çocuk kitabı yazarı ve klinik psikolog Büşra Tarçalır çocukların kitap sevgisi ve okuma alışkanlığı kazanabilmesi için şu önerilerde bulunuyor:
>> Kitap seçimi çok önemli. İyi resimlerin olduğu, doğru Türkçe ile yazılmış, mümkünse bölümlere ayrıldığı için çocuğun okumasını kolaylaştıran kitaplar tercih edin. Çizgi romanları küçümsemeyin, okuma alışkanlığını çok geliştirir.
>> Kitabevine gidildiği zaman “Bir kitap sen seç, bir kitap ben seçeyim ve hafta sonu üzerinde konuşalım” diyerek çocuğunuzla pazarlık yapabilirsiniz.
>> Çocuğunuzla çocuklar için düzenlenen kitap okuma atölyelerine katılabilirsiniz.
>> Çocuklar okumayı öğrendikten sonra da onlara kitap okumayı kesmeyin. Çocuk artık ona kitap okumanızı istemediğini belirtene kadar varsa uyku öncesi ya da gün içindeki kitap okuma ritüelinizi bozmayın.
>> Küçük yaştan itibaren kitapları evin her yerinde, çocuğun görüş alanında, ulaşabileceği yerde tutun.
>> Doğumdan itibaren bebeğinize kitap okuyun. İlk bir yıl kitapların hikâyelerine bağlı kalmadan yalnızca objeleri işaret ederek kavramları öğrenmesine yardımcı olun.
>> Kendiniz de kitap okuyarak ona rol model olun.