Geçmişten şimdiye tercüme edilen “Şeylerin Ailesi”
BİLGİ Mimarlık mezunları Derya Yıldız, Seray Özdemir, Ulufer Çelik ve Yağmur Uyanık’ın kavramsal sanat çalışmalarının yer aldığı “Şeylerin Ailesi” grup sergisi are’da izleyiciyle buluştu.
BİLGİ Mimarlık mezunları Derya Yıldız, Seray Özdemir, Ulufer Çelik ve Yağmur Uyanık’ın kavramsal sanat çalışmalarının yer aldığı “Şeylerin Ailesi” grup sergisi Antalya’da are’da izleyiciyle buluştu. Sergideki eserler, geçmişte var olan ve “şimdiye tercüme edilen” şeyler aracılığıyla bellek, kültür, temsil, ötekilik gibi kavramları sorguluyor.
Sanatçılardan Derya Yıldız, sergideki işleri bir araya getiren ortak temaya ilişkin şunları söylüyor: “Serginin teması, paylaştığımız zamansal ve mekânsal aralığın ötesinde, her birimizin uğradığı farklı duraklardan birbirimize nasıl seslenebileceğimizi, hangi yeni kavramlar etrafında bir araya gelebileceğimizi düşünmemizle şekillendi. Bu sayede, şeylerin kendisinden ziyade şeyler arasındaki mesafelenmeleri ve mıknatıslanmaları kurgulamanın özgürleştirici gücünü; ilgi, hafıza, kültür ve üretim gibi kavramların nasıl jestlere dönüşebileceğini ve bu jestlerin bir hiyerarşi ya da bir üst-anlatı yaratmadan birbirine nasıl ilişebileceğini deneyimlediğimiz bir çerçevede buluştuk.”
Yaban Kazları şiiri sergi ismine ilham oldu
Sergi ismini, Mary Oliver’ın “Yaban Kazları” şiirinden alıyor. Şiirin sergi ismine neden ilham olduğu sorusuna Ulufer Çelik, “Sergiye hazırlanırken ‘Yaban Kazları’ şiiri karşıma çıktığında, sanat üretimimiz, dayanışmamız ve yaşam çabamızın bu şiirle ne kadar örtüştüğünü fark ettim” diye cevap veriyor.
Çelik, “Şiirde hemen ilk cümleyle gelen ‘iyi olmak zorunda değilsin’ çağrısı aslında sergiyi kurarken yapmak zorundaymış gibi hissedip yapmama yolunu tercih ettiğimiz her küçük ve yalın adım için derin bir nefes alabilmemizi sağladı. Bu şiire adını veren heyecanlı ve kulak tırmalayan sesler çıkaran ‘yaban kazları’nın, bir taslak olarak ortaya attığımız, henüz tamamlanmamış işlerimiz olduğunu düşünüyorum. Şiirdeki bu tarz seslerin habitati olan ‘şeylerin ailesi’ kavramını serginin adı olabilecek kadar kapsayıcı bulduk. Sergi boyunca ortaya konulan tüm ilişkileri yeniden hatırlatan bir yakınlık ağına vurgu yapıyor” diyor.
YABAN KAZLARI
İyi olmak zorunda değilsin.
Dizlerinin üstünde yürümen gerekmez
çölde yüz mil, tövbe ederek.
Yalnızca içindeki uysal hayvanın
sevdiği şeyi sevmesine izin ver yeter.
Bana çaresizliğini anlat, kendininkini, ben de sana benimkini anlatacağım.
O esnada dünya dönmeye devam eder.
O esnada güneş ve yağmurun berrak damlaları
kırlarda, çayırlarda ve derin ağaçlarda,
dağlarda ve nehirlerde gezinir.
O esnada yaban kazları parlak mavi semalarda,
yeniden evin yolunu tutar.
Kim olduğun, ne kadar yalnız olduğun fark etmez,
dünya senin hayal gücüne sunar kendisini,
sana aynı yaban kazları gibi seslenir, kulakları tırmalarcasına ve heyecanla—
defalarca duyurur sana yerini
şeylerin ailesindeki.
Mary Oliver
Antalya’da bir grup sergisi açma düşüncesi Yağmur Uyanık’ın pandemi sürecinde şehirde geçirdiği dokuz aylık süreçte doğmuş. Sergi mekânı ile grup sergisi için anlaşıp fikri Derya Yıldız, Seray Özdemir ve Ulufer Çelik ile paylaşan Uyanık, “Sergide birlikte var olabilecek ve bu birliktelikten yeni anlamlar üretebilecek insanları ve onların işlerini bir araya getirmek istedim. Benzer zamanlarda doğup serpilmiş, bir zamanlar aynı kaynaktan beslenmiş üç sanatçı arkadaşımla bu projeyi hayata geçirmeye karar verdik.” diyor.
Sanatçılar serginin ikinci durağının İzmir olmasını arzu ediyor. Seray Özdemir, “Yağmur ve Ulufer Antalyalı, Derya ve ben ise İzmirliyiz. Önce onların memleketini ziyaret ettik, ikinci sergimizin de bir iade-i ziyaret şeklinde İzmir’de yer almasını çok istiyoruz. Şeylerin Ailesi’nin dönüşüp gelişerek İzmir’e taşındığı ya da birlikte üretim yaptığımız yepyeni bir sergi olabilir bu” diyor.
Özdemir, “On yıl önce ayrıldığımız ve belki de sanat pratiğimizin ilk tohumlarının atıldığı memleketlerimize sanatçı kimliğimizle geri dönüp güncel üretimlerimizi paylaşmak bizim için de ilginç geri dönüşlere yol açan bir deneyim oluyor. Aynı zamanda İstanbul’un Türkiye’de sanat dünyasındaki tekilliğini kırmak için diğer şehirlerde yapılan girişimlerden heyecan duyuyoruz. Bu merkezsizleşme hareketine dâhil olup katkıda bulunabilmeyi çok değerli buluyoruz” diye belirtiyor.
BİLGİ Mimarlık mezunu Ceren Hamiloğlu’nun “Şeylerin Ailesi” üzerine yazdığı sergi metninden bir bölüm:
“Şeylerin Ailesi, geçmişte bir dönemi paylaşan ve o dönemde birlikte büyüyen ve değişen dört sanatçının işlerinden oluşuyor. Sergideki eserler, geçmişte olmuş ve şimdiye tercüme edilmiş şeyler aracılığıyla olgusal ve döngüsel ilişkiler oluşturuyor. Süreç, ilerleme ve oluş kavramlarında yankılanan zamanın eklemlenmesini somutlaştırıyor. Bir bakıma, tüm işler geçmişten köklenen ama ilgi, hafıza, kültür ve üretim gibi zamansal kavramlarla günümüze taşınan ve canlı ve cansız varlıklar arasındaki ilişkinin ürettiği bir dünya inşa ediyor.
Sanatçılar, bir araya gelerek yapı ve belirsizlik, mantık ve içgüdü, görsel ve sözel gibi ikilikler arasındaki karşılaşmayı keşfediyorlar ve nihayetinde bir çatlak, ayrışma, dönüşüm ve yeniden doğuş sürecini benimsiyorlar. Mary Oliver, doğayı anımsatan benliğe ve zamana bakma eğiliminde, bu sergideki işler de öyle, şeylerin ailesinde bir yer bulmak için bir araya geliyorlar.”