Çocuk işçiliği ile mücadelenin son 20 yılı tartışıldı
BİLGİ Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi ve BİLGİ ÇOÇA tarafından düzenlenen webinar serisinin ilkinde çocuk işçiliği ile mücadelenin son 20 yılı tartışılarak çözüm önerileri paylaşıldı
Bugün 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü.
Türkiye’de 2019 TÜİK verilerine göre 5-17 yaş aralığında 720 bin çocuk çalışıyor. Çalışan çocukların yüzde 34’ü eğitimlerine devam edemiyor. Yüzde 20’si ise 15 yaşın altında, yani yasal düzenlemelere göre çalışmalarının yasak olduğu bir yaşta.
BİLGİ Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi ve BİLGİ Çocuk Çalışmaları Birimi tarafından “2000-2020: Türkiye’de Çocuk İşçiliğiyle Mücadeleyi Değerlendirmek” başlığı altında düzenlenen webinar serisinin ilki önceki gün gerçekleşti.
Açılış konuşmasını yapan İstanbul Bilgi Üniversitesi Vekil Rektörü Prof. Dr. Kübra Doğan Yenisey, çocuk işçiliğini iş hukuku perspektifiyle değerlendirdi.
Doğan Yenisey, çocuk işçiliğine ilişkin dünyadaki yasal düzenlemelerde yeknesak bir asgari yaş sınırı dönemine ancak 1970’lerde ulaşılabildiğini belirterek 1973 yılında kabul edilen 138 Sayılı İLO Sözleşmesi ile asgari çalışma yaşının bütün ekonomik sektörleri kapsayan genel bir düzenlemeyle 15 yaş olarak kabul edildiğini belirtiyor.
Türkiye’de ise dönemine göre modern bir kanun olan 1971 tarihli 1475 sayılı İş Kanunu’nda çocuğun asgari çalışma yaşı 15, hafif işlerde çalışma yaşı ise 13 olarak düzenleniyor. 2003 yılında 4857 Sayılı Kanun ile hafif işlerde 13 yaş sınırı 14 yaşa çıkarılıyor.
‘En önemli sorunumuz yasal düzenlemelerin uygulanmaması’
İş Kanunu’nun kapsamı dışında kalan alanlarda, asgari çalışma yaşını 12 olarak düzenleyen Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun halen yürürlükte olduğunu belirten Doğan Yenisey, Türkiye’de hâlâ yeknesak, tüm sektörleri kapsayan bir asgari çalışma yaşı düzenlemesi olmamasının önemli bir eksiklik olduğunu belirterek uluslararası hukuktan kaynaklanan yükümlülüklerimizin gereğini yerine getirmediğimizin altını çizdi.
Ayrıca Doğan Yenisey, 2015 yılında yapılan İş Kanunu'ndaki değişiklikle kültür, sanat ve reklam faaliyetlerine ilişkin işlerde 14 yaşından küçüklerin de çalıştırılabilmesine ilişkin istisnanın üzerinde düşünülmesi gerektiğini belirtti:
“Son 20 yıllık dönemde mevzuatımızda hem asgari çalışma yaşı konusunda yeknesak bir düzenleme yapılamadığı hem de asgari çalışma yaşına ilişkin temel ilkeye önemli bir istisna getirildiğini tespit edebiliriz. Öte yandan çocukların çalışabilecekleri işler, çalışma süreleri, izinler gibi konularda mevzuatımızda koruyucu düzenlemeler mevcut olmasına rağmen en önemli sorun bu hükümlerin uygulanmasında karşılaşılan güçlüklerdir.”
Çalışan çocukların yüzde 20’si 15 yaşın altında
Webinarın moderatörlüğünü yürüten BİLGİ Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Emre Erdoğan, TÜİK’İn çocuk işçiliğine yönelik verilerini yorumladı.
TÜİK’in 2012 yılında açıkladığı veriler ile 2019 verilerini kıyaslayan Prof. Dr. Emre Erdoğan, çalışan çocuk sayısının 893 bin kişiden 720 bin kişiye düştüğünü, oransal olarak bakıldığında ise çalışan çocuk oranının yüzde 5.9’dan yüzde 4.4’e indiğini belirtti.
Erdoğan, 2019 verilerine göre çalışan çocukların yüzde 20’sinin 15 yaşın altında, asla çalışmaması gereken çocuklar olduğunu belirtiyor.
15 yaş altı kız çocuklarının yüzde 44’ü okula devam etmiyor
Çalışan çocukların okuldan dışlanmasının aynı zamanda bir sosyal statü kaybı anlamına geldiğini belirten Erdoğan, 2019 verilerine göre 15 yaş altı çalışan çocukların yaklaşık üçte birinin eğitimlerine devam edemediğini söylüyor. Bu yaş grubundaki çocuklarda okula devam etmeme oranı ise son 8 yılda yüzde 18’den yüzde 28’e çıkmış.
15-17 yaş aralığındaki çocuklarda ise verilere göre son 14 yılda okula devam edememe oranında kayda değer bir düşüş gözleniyor. 2006 verilerine göre bu yaş grubunda okuldan kopan çocukların oranı yüzde 83’ken bu oran 2019’da yüzde 36.
Verilerin cinsiyet dağılımına göre yorumlanması ise çarpıcı bir gerçeği ortaya koyuyor. Erdoğan, 15 yaş altı çalışan kız çocuklarının yüzde 44’ünün okula devam etmediğini, oysa erkek çocuklarda bu oranın yüzde 21 olduğunu belirtiyor.
Çalışan çocukların yüzde 36’sı ücretsiz aile işçisi
2019 verilerine göre çalışan çocukların yüzde 63’ü yevmiyeli veya ücretli çalışırken yüzde 36’sı ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor. Erdoğan, “5-14 yaş arası çocukların yüzde 75’nin ücretsiz aile işçisi olarak çalıştıklarını görüyoruz. Bu yaş grubundaki çocukların emeğinin sömürülmesinin daha çok hane içinde olduğunu görmekteyiz. Ücretsiz aile işçisi rakamlarını okursak çocukların daha çok tarlada ve bahçede ya da mikro işletmelerde çalıştıklarını görüyoruz. Bu nedenle odağımızı aileye de çevirmemiz, aile içi ilişkilere de bakmamız gerekiyor” diyor.
‘Mevsimlik tarım işçisi çocukları anlık olarak izliyoruz’
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı İstihdam Politikaları Daire Başkanı İbrahim Demircan, 1990’lı yılların başından bu yana Bakanlık olarak çocuk işçiliğine karşı aktif mücadele verdiklerini ve 2017-2023 yıllarını kapsayan Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı kapsamında 106 eylem planı sürdürdüklerini belirtiyor.
Demircan, özellikle COVID-19 pandemisi sürecinde 2017/6 Sayılı Genelge kapsamında mevsimlik tarım işlerinde çalışan çocukların eğitime devamını da takip edebildikleri anlık bir izleme sistemi oluşturduklarını bu sistemi mevsimlik tarım işçisi olmayan, ancak tarla ve bahçelerde çalışan çocuklar için de genişletmek için çalışmalar yürüttüklerini dile getiriyor.
COVID-19 salgını çocuk işçiliğini nasıl etkiler?
Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) Program Yöneticisi Nejat Kocabay, COVID-19 pandemisinin küresel ölçekte özellikle kayıt dışı iş gücünden başlayarak iş kayıplarına neden olacağını ve bu durumun çocuk işçiliğini artırabileceğine dikkat çekiyor.
Kocabay, “Kayıt dışı istihdamın kırılgan, savunmasız yapısı içinde iş kayıplarını olumsuz şekilde telafi etmenin yollarından biri, araştırmaların da net bir şekilde ortaya koyduğu gibi çocuk işçiliği. Çocuğun kısa erimde sıcak paraya erişebileceği, ailenin geçim kaynaklarını destekleyebileceği tüm yolların aile tarafından kullanıldığı örneklerle her zaman karşılaşıyoruz” diyor.
UNICEF Sosyal Politika Bölüm Başkanı Emre Üçkardeşler ise “COVID-19 salgını nedeniyle hane halkı refahı kaybının ve ebeveynlerin sağlık kaybının çocuklar üzerindeki olası sonuçlarını takip etmemiz gerekiyor. Çocuklar ne yazık ki her krizin uzun vadeli en büyük kaybedenleri” diyor.
‘Çok katmanlı bir mücadeleyi gerektiren bir sorun’
PAÜ Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğr. Üyesi Doç. Dr. Çağla Ünlütürk Ulutaş’a göre çocuk işçiliği çok katmanlı bir mücadeleyi gerektiren, sistemsel ve yapısal bir sorun:
“Çocuk işçiliği diğer politika sahalarından ayrıştıramayacağımız bir alan. Tarım politikalarından koparamıyoruz, çünkü küçük köylülüğün tasfiye süreciyle çocuk işçiliğinin çok sıkı bir ilişkisi var. Göç politikalarından koparamıyoruz. Suriyeli çocukların işgücü piyasasına katılma süreciyle çocuk işçiliğinin ilgisi var. Toplumsal cinsiyet rejiminden ayırmamız mümkün değil, pek çok saha çalışması gösteriyor ki anneleri çalışmadığında çocuklar iş piyasasına giriyorlar. Adaletsiz gelir dağılımını ve işgücü piyasasının enformelleşme eğilimini tersine çevirmediğimiz zaman, eşitsiz gelişim ve çocuk yoksulluğu konusuna eğilmediğimiz zaman çocuk işçiliğiyle yeterli düzeyde mücadele edemiyoruz. Çocuk işçiliği salt bir çocuk işçiliği sahası değil, çok sayıda farklı politik ve aktör bileşeni olan ve bu anlamıyla çok katmanlı bir mücadeleyi gerektiren, yapısal bir sorun.”