Agnes Varda ‘Sanal Varda’ sempozyumu ile anıldı
Sinema tarihinin en yenilikçi yönetmenlerinden Agnes Varda, ölüm yıldönümünde BİLGİ Sinema ve Televizyon Bölümü tarafından online olarak düzenlenen uluslararası “Sanal Varda” sempozyumu ile anıldı
Sinema tarihinin en özgürlükçü ve özgün isimlerinden, Fransız Yeni Dalga akımının efsanevi yönetmeni, fotoğrafçı ve görsel sanatçı Agnes Varda’nın aramızdan ayrılışının üzerinden bir yıl geçti.
65 yıllık sinema hayatında 5’ten 7’ye Cléo, Yersiz Yurtsuz, Mutluluk, Toplayıcılar gibi unutulmaz yapıtlara imza atan Varda, geliştirdiği sineyazı (cinécriture) kuramıyla sinemada anlamın senaryo yazımından oyuncu seçimine, ses ve ritimden kurguya dek film üretim sürecinin her aşamasında bütünsel bir yaklaşımla yaratılabileceğini savundu. Farklı sanatsal disiplinlerden beslendiği filmlerinde kendine has eşsiz bir dil oluşturdu.
Çoğunlukla kadın kahramanların hikâyelerini anlattığı filmlerinde kadın öznelliğini ön plana çıkaran Varda, Biri Şarkı Söylüyor, Diğeri Söylemiyor; Bizim Bedenimiz, Bizim Cinselliğimiz; Çatısız Kuralsız gibi birçok eseriyle sinemada toplumsal cinsiyet eşitliğinin sesi oldu.
Filmlerinin çoğunda toplum tarafından marjinalleştirilen kahramanlara odaklandı ve kendi tabiriyle “yaratıcı-tanık” olarak sıradan insanın gündelik hayatlarını perdeye taşıdığı eserlere imza attı. Geri dönüşüm ve sürdürülebilirlik temalarını işlediği son dönem eserleri ile çağımızın tüketim kültürüne eleştirel bir bakış açısı sundu.
Agnes Varda, ölüm yıldönümünde BİLGİ Sinema ve Televizyon Bölümü tarafından online olarak düzenlenen uluslararası “Sanal Varda” sempozyumunda hayatı ve eserleriyle anıldı.
Açılış konuşmasını İstanbul Bilgi Üniversitesi Vekil Rektörü Prof. Dr. Kübra Doğan Yenisey’in yaptığı sempozyumda Varda’nın toplumsal cinsiyet eşitliği ve sürdürülebilirlik temaları ekseninde kültür sanat dünyamıza bıraktığı miras ele alındı.
‘Varda’nın sanatı direnç ve hayat sevinci taşıyor’
Agnes Varda’nın 1954’te Paris’te açtığı ilk fotoğraf sergisinden 2019’da Berlin Uluslararası Film Festivali’nde gösterilen son filmi Agnes Varda’yı Anlatıyor’a uzanan sanat hayatında her zaman kendine özgü bir tarzı olduğunu belirten BİLGİ Sinema ve Televiyon Yüksek Lisans Programları direktörü Prof. Dr. Feride Çiçekoğlu, Varda’nın sanatının samimiyet, direnç ve hayat sevinci taşıdığına dikkat çekti.
Bu niteliklere her zamankinden fazla ihtiyacımız olduğunu vurgulayan Çiçekoğlu, kızı Rosalie’nin annesi Agnes Varda’nın “neşeli mirası”na sahip çıkma biçimiyle, savaşlara, zaferlere ve yenilgilere odaklanan eril bir tarih anlatısı yerine alternatif bir tarih anlayışını mümkün kıldığını belirtti. Bu zihniyet değişikliğinin insanlığın tüm macerasını yeniden düşünmemiz gereken şu günlerde özellikle önemli olduğunu söyleyen Çiçekoğlu’na göre Varda’nın sanatı bunu renkli, zarif ve hoş bir şekilde gerçekleştirmenin ipuçlarını veriyor.
Bir “imge toplayıcı” olarak Varda
Varda’nın 2000’de gösterime giren, Fransa’yı boydan boya dolaşarak dijital bir kamerayla çektiği Toplayıcılar belgeseli hayatını çöp veya hasat sonrası ürünleri toplayarak geçiren insanların, eserlerini çöpten topladığı materyallerle yapan sanatçıların, koleksiyoncuların hikâyelerini anlatıyor.
Toplayıcılar filminde Varda’nın kendisinin de bir “imge toplayıcı” olarak konumlandığını belirten TED Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Ersan Ocak, Varda’nın 2000 sonrası sanat hayatında dijital video teknolojisi aracılığıyla “imge toplayıcı kadın bir yönetmen” olarak öne çıktığına dikkat çekti.
Bu dönemde Varda’nın düşünce ve duygularını ifade etmek amacıyla dijital kamerayı kendine tuttuğunu belirten Ocak’a göre 1970’lerde feminist sanatçılar nasıl analog video teknolojisiyle kendi bedenlerini ve kadınlıklarını anlamaya yöneldiyse, Varda da dijital video kamerayı kendi bedenine tutarak hayatın akışı, zamanın aşındırıcı etkisi ve ölüme yaklaşmak üzerine düşüncelerini ifade etti.
The University of York’tan Dr. Joseph Horsey ise şöyle konuştu: “Varda’nın Toplayıcılar belgeselinde ‘toplayıcılık’ kendi yöntemini ve dünya görüşünü kavramsallaştırdığı zengin bir metafor olarak ön plana çıkıyor. Varda, sürdürülebilirlik yaklaşımına yeni bir felsefi bakış açısı sunuyor. Ona göre toplayıcılık gelip geçici olarak görünene yeni bir anlam ve önem kazandırmak demekti.”
‘Hayal gücü, maddenin ve ruhun uzlaştığı bir yerdir’
Agnes Varda, 1967’de çektiği kısa belgesel Yanco Amca’da hiç tanımadığı Yunan göçmen akrabası Jean Varda’nın izini sürüyor. Belgesel, kırık ayna parçalarından yaptığı kübist mozaikleri ve renkli kolajlarıyla tanınan, sanatçı Jean Varda’nın Sausolito kıyısında yüzer bir evde yaşadığı renkli hayatı konu alıyor.
Sempozyumun ana konuşmacılarından Bryn Mawr College Sanat Tarihi Programı Yüksek Lisans Direktörü Prof. Homay King, Sausolito’nun 1950’ler ve 60’lar boyunca ABD’de Kaliforniya karşı kültürünün bir merkezi haline geldiğini ve burada yaşayanların silahları olmayan ama sisteme karşı isyan eden bireyler olduğunu belirtti.
Belgeselde Agnes Varda’nın akrabası Yanco karakterini bir mite dönüştürdüğünü söyleyen King, belgeselin Homeros’un Odysseia eserine ve genel olarak yolculuk temasına atıflar yaptığına dikkat çekti. Efsanevi Atlantis’in yeniden tezahürü olarak da yorumlanan San Francisco şehrine ve Yanco Amca’nın yüzer evine ait görsellerin mitler doğrultusunda birer metafor olarak da okunabileceğini söyledi.
Jean Varda’nın Agnes Varda için kan bağı taşıdığı bir akrabadan öte “seçilmiş” ve “hayal edilmiş” bir akrabalıkla bağlı olduğunu belirten King, şöyle konuştu: “Filmde Yanco Amca karakteri ile Varda aynı felsefeyi paylaşıyor: Hayal gücü, maddenin ve ruhun uzlaştığı bir yerdir.”
Agnes Varda, dünyaya araştırmacı bir gözle toplumsal cinsiyet penceresinden bakarken bunu ötekini şefkatle kucakladığı bir ilişkiye dönüştürdü.
‘Merakla keşfeden ve belgeleyen bir yönetmen’
Agnes Varda’nın İkinci Dünya Savaşı’nda binlerce insanın Yahudi soykırımından kurtulmasını sağlayan kahramanların anısına 2007’de Paris’te Panthéon’da sergilediği enstalasyonu üzerine bir sunum yapan Rutgers Üniversitesi İngilizce ve Sinema Çalışmaları Bölümü’nden Dr. Sandy Flitterman-Lewis ise Varda’nın eserlerine ilişkin şunları söyledi:
“Varda, enstalasyonu kendisine keşifler sağlayan, sinemaya özgü deneyimi radikal bir şekilde yeniden formüle edebileceği bir form olarak benimsemişti. O, her zaman kendisininkinden farklı bir toplumsal gerçekliği deneyimleyenlerin dünyalarını merakla keşfeden ve belgeleyen biri oldu. Dünyaya araştırmacı bir gözle toplumsal cinsiyet penceresinden bakarken bunu ötekini şefkatle kucakladığı bir ilişkiye dönüştürdü. İnsanlarla ilgiliydi o, Sète’in balıkçılarıyla, sokak satıcılarıyla ve kadın hakları siyasetiyle… Filmlerinin aleni gerçeklik ile öznellik ve yakınlık arasındaki sınırı sürekli tartışmaya açan niteliği Varda’nın sanatını tanımlıyor.”