KAMPÜS
07 Haziran 2021

‘Yaşam için öğrenme’ heyecanı 25 yıldır sürüyor

“Okul için değil, yaşam için öğrenmeli” mottosuyla Türkiye’nin ilk vakıf üniversitelerinden biri olarak kurulan BİLGİ, bugün 25. yılını kutluyor. Rektörlerimiz BİLGİ’nin 25 yılda eğitim hayatına kazandırdıklarını değerlendirdi.

...
BİLGİ'nin santralistanbul Kampüsü'nden...

Bugün BİLGİ'nin kuruluşunun 25. yıldönümü... 

"Okul için değil, yaşam için öğrenmeli” mottosuyla Türkiye'nin ilk vakıf üniversitelerinden biri olarak kurulan BİLGİ, 1996 yılında Maslak’ta bir binanın iki katında ve Baltalimanı’nda küçük bir köşkte 1000 civarında öğrenciyle eğitim yolculuğuna başladı. Bugün ise bu yolculuğu on binlerce öğrencisi ve mezunu, kent merkezindeki kampüsleri ve sunduğu zengin eğitim olanaklarıyla Türkiye'nin önde gelen üniversitelerinden biri olarak sürdürüyor. 

Rektörlerimize BİLGİ’nin 25 yılda eğitim hayatına kazandırdıklarını sorduk.

Prof. Dr. Asaf Savaş Akat (1996-1998):

“BİLGİ’nin Türkiye’de yüksek eğitime bir dizi yenilik getirdiğini düşünüyorum. Biraz kendime yontacağım, kuruluşunda temellerin doğru atılmış olması hayati derecede önemlidir.   

Biri, yurtdışı ile güçlü işbirliği anlayışıdır. University of Portsmouth, London School of Economics ve Manchester University (Executive MBA) ile ilk günden itibaren yürütülen programlar hem öğrencilere yeni olanaklar sağlamış, hem de BİLGİ’de kaliteli eğitimin kurumsallaşmasına önemli katkı yapmıştır.

Diğeri, içinde yer aldığı kentsel mekânı aktif şekilde kullanan, onunla karşılıklı etkileşim mekanizmaları kuran ‘kent üniversitesi’ kavramıdır. Türkiye’yi batı metropollerinin iyi bildiği bu yaklaşımla tanıştıran BİLGİ’nin oluşturduğu başarılı örnektir.

BİLGİ’nin hem ulusal hem de yerel düzeyde sivil toplumun güçlenmesi ve çeşitlenmesi yönündeki çabalarını da vurgulamak isterim. Özellikle çevrenin korunması ve ayrımcılık gibi kritik alanlarda öncülüğü çok değerlidir. Gerisinde, BİLGİ’nin akademik kuruluşların toplumsal sorunlar karşısında sorumluluklarına sahip çıkarak çözüm arayışına katılmasına, bu amaçla kaynaklarını seferber etmesi ilkesine güçlü inancı yatmaktadır.”

Emeritus Prof. Dr. İlter Turan (1998-2001):

“İstanbul Bilgi Üniversitesi Türkiye’de açılan ilk vakıf üniversitelerinden biridir. Başlangıçta açılan diğer vakıf üniversiteleri büyük sermaye gruplarının veya maddi imkâna sahip kişilerin açtığı kurumlardı. BİLGİ, ise kendi sunduğu yükseköğretim hizmetinin yarattığı gelirle de iyi bir yükseköğretim sunulabileceğini gösterdi. Bunu mümkün kılan özellikleri neydi diye sorulacak olursa, iki özelliğin ön plana çıktığını zannediyorum: Özgür bir fikir ortamı ve yeniliklere açıklık. Bu iki nitelik daha sonraki yıllarda da sürdürülebilmiş ve BİLGİ’nin yükseköğrenimimizin önde gelen bir kurumu olmasının temelini oluşturmuştur. Üniversitemizin bu niteliklerini koruyabildiği sürece Türk üniversite sistemi içindeki ayrıcalıklı yerini korumaya devam edeceğine inanıyorum.”

Prof. Dr. Lale Duruiz (2001-2005):

"Bugün, Üniversitemizin 25'inci yılını kutluyoruz. Yakından baktığımızda ise en az 50 yıla sığacak kadar yoğunluk ve dinamizm görülmekte. BİLGİ, bir yandan sosyal bilimler alanında sağlam bir çatı kurarak akademik dünyaya adımını atmış, diğer yandan da benzeri yapılamamış konferansları, projeleri cesaret ve sebat ile hayata geçirmiştir. Topluma ve çevresine duyarlılığı ile; müzesi, sanat ve kültür etkinliklerine kucak açmasıyla; teknolojik yeniliklere merakı ve yayınları ile diğer üniversitelere örnek olmuş; aynı zamanda gündemden de hiç düşmemiştir. Üstelik bunlar, sıfır noktasından başlayarak çok kısa süre içinde gerçekleşmiştir. Bu başarının arkasında çok emek var! Tüm BİLGİ’liler kurumlarına sahip çıkmasalardı, tüm zorluklara rağmen özveri ve özenle çalışmaya devam etmeselerdi, 25 yıl geçip gidebilirdi... Ama bugün İstanbul Bilgi Üniversitesi ismi anıldığında hem uluslararası camiada hem de ülkemizde saygın ve farklı bir akademik kurum akla geliyor. Gelmeye devam etmeli!"

Prof. Dr. Aydın Uğur (2005-2009):

"Silahtarağa Santrali’nin BİLGİ’ye tahsis sözleşmesi 2004 yılının Mayıs ayında imzalandı. Yerleşke bir yıl kadar bir süre içinde eğitime hazırlandı. Tasarım ve inşaat uygulaması benim Rektörlük dönemimde oldu. Mimarlardan idari personele herkes dişini tırnağına takarak; canla başla çalıştı. Ortaya bütün BİLGİ camiasının gurur duyduğu bir eser çıktı. Ben bu uygulamanın şimdi ne yazık ki gözden çıkarılmış bir kısmını hatırlatmak isterim. Türkiye Osmanlı’dan 2004’e kadar başından itibaren sergileme mekânları, ortam düzenlemeleri düşünülerek inşa edilmiş tek bir müzeye, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne sahipti. Diğer müzeler başka amaçlarla yapılmış mekânların sonradan müzeye dönüştürülmüş olduğu tesislerdi. Ülkemizin tam teşekküllü ikinci müzesini Santral’de biz gerçekleştirdik. Çağdaş Sanatlar Müzesi, iklimlendirmesi, bölümlenmeye yatkın düzenlenmesi, ışığı, gezinme konforu ile mükemmel bir tasarımdı. Bir yandan inşaat sürerken beri yandan bu müze için bir koleksiyon oluşturma çalışmaları yapıldı. 1950 sonrası Türkiye sanat evreninin gelişimini çok iyi temsil eden bir eserler bütünü oluşturuldu. Bu çerçevede bir dizi çok değerli sanatçımızın eserleri izleyicilerle buluşabildi.

BİLGİ, bu girişimiyle kurucu felsefesinin önemli bir ayağını gerçekleştirmiş, hayatın iki besleyici ana damarını, bilim ile sanatı aynı çatı altında birbirlerini aşılamak üzere buluşturmuştu. Hem öğrencilerimiz hem geniş halk kesimleri ufuklarını zenginleştirecek bir imkâna daha kavuşacaktı. Eminim Türkiye sanat tarihi yazılırken ömrü kısa kalmış bu girişimin hakkı verilecektir. Ömrü kısa oldu; çünkü değişen üst yönetimlerin önceliklerinde yer almadı. Benim Rektörlüğümden sonra Müze binasının dersliklere ev sahipliği yapmasına karar verildi. Bereket, ÇSM ile aynı zamanda santralin enerji üretim birimlerinin restorasyonu yoluyla ortaya çıkarılmış mükemmel Enerji Müzesi işlevine sadık biçimde hayatına devam ediyor."    

Prof. Dr. M. Remzi Sanver (2011-2015/2016):

“Kuruluş mottosunu bu kadar iyi özümsemiş bir kurum zor bulunur herhalde. ‘Okul için değil, yaşam için öğrenme’ anlayışı BİLGİ kültürünün mayasıdır. Bununla kastedilen kuramı dışlayan, sadece uygulama temelli bir eğitim değil elbette. Tersine, her zaman öğrencilerimize sınıf duvarlarının içinde kalmadan hayatı bütün boyutlarıyla kavramaya yönelik bir donanım vermeye çalıştık. Bu kavramsal donanımı bilgiye erişme yol ve yordamlarını öğretmekle destekledik. Malumatfuruş değil merak eden ve araştıran insanlar yetiştirmeyi hedefledik. Üstelik bunu hiç hiyerarşik olmayan, eşitlikçi ve özgürlükçü ortam içerisinde gerçekleştirdik. BİLGİ’nin bu ortamının Türkiye’de tek olduğunu söylemek haddinden fazla iddialı olur ama Türkiye’de çok özel ve müstesna bir eğitim iklimini var ettiğimizi söyleyebilirim.”  

Ege YazganProf. Dr. Ege Yazgan (2017-2019):

“BİLGİ kuruluşundan bu yana Türkiye’deki üniversiteler arasında özel bir yere sahip oldu. Kuruluşunda ve sonrasında BİLGİ’de, kamuoyunun yakından tanıdığı birçok akademisyen yer aldı. Bu durum BİLGİ’ye popülerlik kattığı gibi onu belli bir düşünce yapısıyla da özdeşleştirdi.

BBC 8 Ocak 2011 tarihli haberinde BİLGİ’yi tanıtırken, BİLGİ’nin Türkiye’deki en liberal üniversitelerden biri olmak gibi bir ünü olduğunu belirtiyordu. Gerçekten de BİLGİ kuruluşundan bu yana bilimsel üretim, araştırma ve öğretimin yer aldığı iyi bir üniversite olmanın yanında ayrıca bir ‘fikir kulübü’ özelliği de taşıdı. Şunun altını çizmek isterim ki, burada kastettiğim BİLGİ’nin sadece belli bir siyasi pozisyona bağlı insanların yer aldığı bir yer olması değil. Aksine, birbirinden farklı düşüncelerdeki insanların birlikte, birlikte olmaktan memnun şekilde var olabildikleri bir yer oldu BİLGİ. Bu nedenle BBC’nin ‘liberal’ nitelendirmesi yerinde olmuş gibi geliyor bana. 

Bu düşünce yapısı sadece öğretim üyelerinin fikir dünyaları ile sınırlı kalmadı, BİLGİ’de çalışan, idari veya öğretim üyesi tüm insanların günlük hayatlarına da yansıdı. İdari görevliler, öğretim üyeleri ve öğrenciler, üniversitenin iç paydaşları kendi aralarında, hiyerarşiden (olabildiğince) uzak, samimi bir ilişki yapısı kurdular. Bu yapı günlük yaşamın her yönüne yansıdı ve üniversitede çalışmak, okumak, bulunmak herkes için hem öğretici oldu hem de bir yaşam zevki haline geldi. Bu nedenle, BİLGİ’yi tanıyan hemen herkesin, istisnasız, üniversite hakkında ilk söylediği şey, çalışanlarının aidiyet duygusunun yüksekliğidir.

BİLGİ zaman içinde çok büyüdü. Yeni fakülteler, meslek yüksekokulları, eski fakültelere yeni bölümler eklendi. Yeni mütevelli heyetleri, yeni yöneticileri, yeni mensupları oldu. Ancak kuruluşta oluşan bu hava varlığını hep sürdürdü, sürdürmeye de devam etmekte.”

Prof. Dr. Kübra Doğan Yenisey (2019-2020):

"Her üniversitenin web sayfasında misyon ve vizyonu yazar. BİLGİ'nin misyonu “bilimin ve sanatın sınırlarını genişleten, özgürlükçü, toplumsal gelişime önderlik eden, öğrencileri ile akademik kadrosunun birlikte öğrenme tutkusu etrafında buluştukları, bütün akademik ve idari bileşenlerinin bu arayışa kendilerini adadıkları uluslararası bir üniversite olmaktır”. Bu ifadenin her okuduğumda beni düşündüren ve hatta şaşırtan iki parçası var: “öğrencileri ile akademik kadrosunun birlikte öğrenme tutkusu etrafında buluştukları” ve “bütün akademik ve idari bileşenlerinin bu arayışa kendilerini adadıkları...” “Tutku” ve “adamak...” Bir misyon metninin içine daha nasıl duygu ve inanmışlık katılabilir ki? “Tutku” ve “adamak” BİLGİ ruhunun iki önemli özelliği...

BİLGİ, evrensel hak ve özgürlüklere saygı temelinde akademik özgürlük ve sorumlulukları çerçevesinde her bir öğretim üyesinin öğrencileriyle birlikte öğrenmeyi bir tutku haline getirdiği bir üniversite hayatını içselleştirmiştir. Bir sosyal bilimler üniversitesi olarak kurulmasının da etkisiyle olsa gerek, topluma hizmet BİLGİ’deki araştırma kültürünün  temelinde yer almış; yerel, ulusal veya uluslararası ölçekte toplumsal yaşamda karşılaşılan her türlü sorun lisans veya lisansüstü eğitimin bir parçası olarak görülmüştür.

Bu yaklaşım sonradan eklenen Mühendislik ve Doğa Bilimleri ile Sağlık Bilimleri Fakültelerinde de etkisini göstermiştir. Bugün “sürdürülebilir kalkınma amaçları” başlığı altında tartıştığımız pek çok sorun, uzun süredir BİLGİ'deki araştırmaların konusunu oluşturup, derslerde tartışılmaktadır. BİLGİ, içinde bulunduğumuz dünyanın sorunlarının tek bir disiplinin bakış açısıyla çözülemeyecek kadar karmaşık olduğu gerçeğini çok uzun zaman önce kavramış, bu çerçevede disiplinlerarası akademik çalışmaları hayata geçirecek pek çok yenilikçi programın, yaklaşımın, projelerin geliştiği bir ekosistem oluşturmuştur. Ülkemizde ve dünyada yaşanan sosyal, ekonomik ve teknolojik sorunların ortaya konması ve çözülmesine yönelik sonuç odaklı, ilgili bilim/teknoloji alanının dinamiklerini gözeten, disiplinlerarası projelerin desteklenmesine yönelik BİLGİ RDI (BİLGİ Research Development Innovation) adı altında Türkiye’de bir benzeri bulunmayan bir programı yürürlüğe koymuştur. Etkili sonuçlar alabilmek için konunun tüm paydaşlarının dahil olduğu katılımcı mekanizmalar oluşturulması, araştırma ve uygulama merkezlerinde başarıyla sonuçlanan pek çok projenin temelini oluşturmuştur. BİLGİ öğrencileri ile birlikte öğrenmiş, topluma da öğretmiştir. 25 yıl, “tutkuyla” ve “adanmışlıkla...”

Prof. Dr. M.N. Alpaslan Parlakçı (2020-Halen):

“BİLGİ, iyi ve gelenekleri olan köklü bir üniversite olma hedefiyle 25 yılı geride bırakırken kısa bir zaman içerisinde Türkiye’nin entelektüel yaşamında önemli bir konuma gelmiş bulunmaktadır. BİLGİ ailesi olarak üniversitemizde yıllar içinde yerleşik bir kurum kültürünü özenle inşa ederken akademik ve bilimsel anlamda tam bir özgürlük ortamının oluşmasına ve sürdürülmesine de kayda değer katkılarda bulunduk. Türkiye’nin, alanlarında uzman değerli akademisyenlerini bir araya getiren BİLGİ, Türkiye’nin hem eğitim hayatına hem de bilgi toplumu olma yolundaki gelişimine özgürlükçü, barışçıl, şeffaflık temelli açıklık ve yenilikçilik yaklaşımlarıyla katkılar sundu.

BİLGİ ailesi olarak internetin ve teknolojik yeniliklerin tüm dünyayı etkisi altına aldığı küreselleşen bu çağda niteliği uluslararası seviyede olan bir eğitim anlayışını, daima yaşatmaya çalıştığımız kurumsal değerler ikliminde sürdürüyoruz. BİLGİ’nin temel mottosu olan “Okul için değil, yaşam için öğrenmeli” ilkesiyle ezberden uzak, ulaşılan her bilgiyi kullanmadan önce özenle sorgulayan, toplumsal sorunlara duyarlı özgür ve sorumlu bireyler yetiştirmeyi hedefliyoruz. Bu sayede her yıl öğrenci ve mezunlarıyla büyüyen; yenilikçiliğiyle toplumsal gelişime katkı sunan Üniversitemizin bu üzerine titrediği değerleriyle Türkiye’nin yükseköğretim hayatındaki seçkin konumunu koruyacağına yürekten inanıyorum.

Rektörlük görevim süresince BİLGİ geleneğinin ve değerlerinin korunması ve geliştirilmesi amacıyla kurumsallaşma çalışmalarına devam ettiğimizi vurgulamak isterim. BİLGİ’nin özellikle insan odaklı hizmet anlayışıyla akademik ve kurumsal değerlerden ödün vermeksizin yolunda ilerlemesi, kaliteyi öne çıkaran bir kurum olarak geleceğe doğru sağlam adımlar atması en öncelikli amaçlarımız arasında yer almaktadır. Bu hedef doğrultusunda çok değerli akademisyenlerimiz ve idari çalışanlarımızla birlikte uyum içinde çalışıyor olmaktan büyük bir memnuniyet ve heyecan duymaktayım.”