Sağlık çalışanlarının COVID-19 mücadelesi: Dayanışma, ayrışma, tükenmişlik
BİLGİ Perfüzyon Bölümü Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Pınar Bostan’ın yazarları arasında yer aldığı “Ateş ve İhanet” kitabı, sağlık çalışanlarının COVID-19 ile mücadelesini inceliyor
“İlk başta çok büyük korku vardı. Özellikle ilk üç hafta çok zorlandık, çünkü ‘herkes ben hasta olacağım’, ‘bizi virüsün önüne atıyorlar’ düşüncesine sahipti. Bu, bilgisizlikten kaynaklanıyordu.”
“Rüyalarımda hasta görüyordum sürekli… Nöbet zaten yoğun geçiyordu; ama onun dışında evde olduğum zamanlarda da sürekli hastaları düşünür oldum; uyku uyuyamamaya başladım. Ayda 8 nöbet, aynı zamanda uzayan mesailer… Bu böyle gitmez diye düşündüm.”
“Biz ailemizden, her şeyden fedakârlık yaparken toplumun birden bize neredeyse sırtını dönüp hayatını yaşamaya başlaması, sadece ‘sıkıldık’ demeleri çok kırıcı oldu.”
Bu sözler, “Ateş ve İhanet” kitabında COVID-19 kliniklerinde pandemiyle mücadele deneyimleri aktarılan sağlık çalışanlarına ait.
Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Ergur’un derlediği kitap, sağlık çalışanlarıyla derinlemesine görüşmelere dayanan iki niteliksel araştırmanın bulgularına dayanıyor. Araştırmaları yürüten ekipte BİLGİ Perfüzyon Bölümü Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Pınar Bostan ile birlikte Dr. Göksel Altınışık Ergur, Cansu Çobanoğlu, Şadiye Nuhoğlu, Nurdila Eryıldız, Merve Şengül ve Dr. Nazlı Çetin yer alıyor.
Kitaba ismini veren “Ateş ve İhanet” araştırması COVID-19 kliniklerinde dayanışma ve çatışma süreçlerini incelerken “Adanmışlıktan Tükenmişliğe” başlıklı araştırma ise istifa eden ve erken emekli olan sağlık çalışanlarının deneyimlerini mercek altına alıyor.
Adaletsizlik hissi ve ayrışma
Araştırma bulgularını paylaşan Prof. Dr. Ali Ergur, pandeminin ilk üç ayını kapsayan süreçte COVID-19 mücadelesine katılan sağlık çalışanlarının yaşadığı en belirgin zorluğun kendi meslektaşlarının onlara destek vermekten kaçınmaları olduğunu belirtiyor.
Ergur’a göre COVID-19, ağırlıklı olarak akciğerleri etkilemesi ve bulaşıcı hastalık olması nedeniyle birçok sağlık kuruluşunda göğüs hastalıkları ve enfeksiyon hastalıkları uzmanlarının sorumluluğu olarak görüldü. Pandeminin başlangıcında bu uzmanlık dallarına mensup olanlar mücadeleye katılırken tüm sağlık çalışanlarının yer aldığı bir seferberliğin tam olarak sağlanamaması sağlık çalışanları arasında bir ayrışmaya neden oldu.
Ergur, “Her ne kadar her kurumda aynı düzeyde gözlemlenmese de sağlık çalışanları arasında yaygın bir şekilde bir ayrışmanın ortaya çıktığını, mücadeleye etkin bir şekilde katılan sağlık çalışanlarının önemli bir kısmında büyük bir adaletsizlik hissi oluştuğunu ifade edebiliriz.” diyor.
Araştırma bulgularına göre mücadeleye katılmayan kimi sağlık çalışanlarının teşvik ödemeleri söz konusu olduğunda COVID-19 hastalarını kendi adlarına kaydettirmek istemeleri ve bu sorumluluklarını fiilen mücadele içinde olanların iş yüküne dâhil etmeye çalışmaları bu adaletsizlik hissinin büyümesine neden oldu.
COVID-19 dayanışması hiyerarşiyi azalttı
Öte yandan araştırma COVID-19 mücadelesine görevlendirmeyle katılanların bir bölümünün başlangıçta buna direnç gösterse de kısa süre içinde mücadelede gönüllü hâle geldiğini de ortaya koyuyor.
COVID-19’la mücadele ortamının sağlık çalışanları arasında bir dayanışma biçimi oluşturduğunu belirten Ergur, “Bu dayanışma yüksek düzeyde bir çalışma şevki sağladı. Aynı zamanda sağlık çalışanları birbirlerine özen göstermekte özel bir çaba içinde oldular. Böylece COVID-19 mücadelesi içindeki sağlık çalışanları arasındaki hiyerarşik ayrımlar azaldı. Bu olağanüstü durumda, rekabeti teşvik eden piyasacı sağlık politikalarının ne kadar insanlık dışı olduğunu, asıl verimliliğin insanların dayanışmasıyla ortaya çıkabildiğini de görmüş olduk” diyor.
Tükenmişlik duygusu ve işten ayrılmalar
“Adanmışlıktan Tükenmişliğe” başlıklı araştırmanın bulguları, artan iş yüküne bağlı tükenmişlik hissinin sağlık çalışanlarının istifa veya erken emeklilik yoluyla mesleği bırakmalarına neden olduğunu ortaya koyuyor.
Prof. Dr. Göksel Altınışık Ergur bu yolla COVID-19 mücadelesinin dışında kalmayı seçenlerin tamamının ilk üç ayda adanmışlıkla çalışan hekimler olduğuna dikkat çekiyor.
Altınışık Ergur, “Tükenmişlik duygusunun, yoğun çalışma temposunun yanı sıra, yönetimlerin adaletsiz yaklaşımları sonucu olarak hem iş paylaşımında yalnız kalmak hem de değer görmemekle ilişkili olduğunu gözlemledik. Hekimlerin bu kararı almalarındaki en yaygın unsurun artan iş yüküne bağlı psikolojik ve fiziksel yıpranma olduğunu saptadık. COVID-19 pandemisinde istifa veya emeklilik şeklinde hayata geçirilen işten ayrılma davranışlarının bir görevden kaçınma refleksi değil, toplumsal bağların zayıflaması ve güven sistemlerinin zarar görmesiyle oluşan yalnızlaşma deneyimi kaynaklı bir eylem olduğu söylenebilir” diyor.
Normalleşme süreci ve ‘kesintisiz çalışma düzeni’
Dr. Öğr. Üyesi Pınar Bostan, Haziran 2020’de geçilen normalleşme süreci ile sağlık çalışanlarının pandeminin ilk 3 ayındaki “esnek çalışma” düzeninin sonlandırıldığına ve kesintisiz çalışma düzenine geçildiğine dikkat çekiyor.
Bu süreçte sağlık çalışanlarının çalışma temposunun arttığını belirten Bostan, istifa ve emeklilik yoluyla işten ayrılmaların ardında yatan nedenleri şöyle anlatıyor:
“Normalleşme sürecinde, düğünler, toplantılar, AVM’lerin açılması gibi toplumsal hareketliliği ve dolayısıyla virüsün toplumda yayılımını artıran durumların tamamen serbest olması, sağlık çalışanlarında pandemi sürecinin etkin bir şekilde yürütülmediği ve dolayısıyla hasta sayılarının mücadele güçlerini aşan bir boyuta ulaşacağı endişesini yarattı. Bu durum sağlık çalışanlarının hastanelerde hastaları yaşatmak için verdikleri mücadelede yalnız bırakıldıklarını hissetmelerine neden oldu. Artan iş yükü altında hissettikleri fiziksel ve ruhsal baskı, salgının geleceğine yönelik endişeleri, her gün COVID-19 nedeniyle meslektaşlarını kaybetmelerinin yarattığı duygusal travma gibi pek çok etken görüşmecilerimizin ifadelerinde somutlaşıyor. Sadece hastanelerde değil toplumda salgın mücadelesinin daha etkin şekilde yapılması, sağlık çalışanlarının bu mücadelede yalnız bırakılmaması ve seslerinin her daim duyulması gerekiyor.”