Mutfakta sürdürülebilirlik nasıl mümkün?
16 Ekim Dünya Gıda Günü’nde BİLGİ Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü Öğretim Görevlisi Ece Şener Aslay mutfakta sürdürülebilirlik üzerine yazdı.
16 Ekim Dünya Gıda Günü, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda neredeyse yarım asırdır gıda eşitsizliğine dair farkındalık yaratmak, tarım politikalarını küresel ölçekte iyileştirmek ve yoksulluğa çözüm aramak amacıyla her yıl pek çok etkinlikle gittikçe büyüyen gıda krizine tüketicilerin dikkatini çekmeyi hedefliyor.
Her birimizin son kullanıcı olarak da olsa dâhil olduğu gıda döngüsünde, raporlar geçtiğimiz altı yıl içerisinde gıda güvensizliğinin arttığını ve bu durumun dünya popülasyonunun yüzde 30’unu etkilediğini söylüyor. Covid-19 pandemisi, küresel ekonomik dalgalanmalar, işsizlik ve küresel ısınma gıda güvensizliğini etkileyen faktörler arasında. Şaşırtıcı olmayacak şekilde kadınlar erkeklere kıyasla bu güvensizliği çok daha şiddetli hissediyor ve çözüm konusunda daha karamsarlar. Gıdalara eşit erişim, ulaşılabilirlik ve en önemlisi elde edebilirlik gündemimizde ilk sıralardayken Dünya Gıda Günü belki de artık gıda ile olan ilişkimizin değişmesi gerektiğine de işaret etmeli.
Gıda sektörü, birkaç sene öncesine kadar bu dalgalanmaları sürdürülebilir değişiklikler yaparak son tüketicilere yansıtmamaya çalışsa da çevremizde gördüğünüz pek çok trend aslında gıdalarla olan ilişkimizin ne yönde değişeceğinin habercisiydi. Tek bir ürün satan restoran ve dükkânların artması, menülerde küçülme, hazır ve paketli gıdalarda karşımıza çıkan yeni malzemeler, fonksiyonel gıdaların artışı, yerele olan vurgunun artması esasında gıda problemini yavaş yavaş gündemimize getirdi.
Gıda sistemlerinde değişiklik gerekliliği ortada ama bu sırada biz ne yapabiliriz?
İstatistikler, yapılan bilinçlendirme ve sürdürülebilirlik çalışmalarının gıda eşitsizliğini küresel bir krize dönüşmeden yavaşlatabileceğimiz hatta durdurabileceğimiz yönünde... Şehirde yaşayan bizlerin gıda ile ilişkisi tüketmek üzerine, istatistiklere göre en çok şehirde yaşayanlar tüketiyor ve maalesef aynı ölçüde israf da ediyor. Ne kadar çok gıda aldığımızın farkında mıyız? Çoğunlukla sadece alışkanlıktan, bazen baskıdan, bazen plansızlıktan; ama çok tüketiyoruz. İşin acı tarafı çoğunlukla tamamen tüketmiyoruz da… Buzdolabında çürümeye terk edilen o marul, rengi kahverengiye çalınca çöpe atılan domates, kilerde kalan bakliyat… Biraz farkındalıkla topluma geri vererek katkı sağlayacak şekilde tüketim mümkün olabilir, minimalizmin “az olan çoktur” felsefesi, mutfaklarda da bize yol gösterebilir.
Sürdürülebilirlik için minimalist mutfak
- Dikkatli alışveriş yapmak
Markete gitmeden minik bir liste hazırlamak bile içgüdüsel alışverişleri engelleyebilir ve ihtiyacınız olandan fazlasını almamanızı sağlayabilir. Bir haftalık ya da birkaç günlük listeler hem bütçenizi yönetmenize hem sağlıklı beslenmenize hem de az tüketmenize yardımcı olacaktır.
- Yiyeceklere iyi bakmak
Mutfak alışverişi yaptıktan sonra, yiyecekleri nasıl sakladığımız ömürlerini uzatmak için oldukça önemli. Özellikle sebze meyve ürünlerinde yıkanan ve iyi kurutulmadan buzdolabına yerleştirilen ürünler, hızlı bozulmalarının yanı sıra sebzelik bölümünüzdeki diğer ürünlerin de bozulmasına sebebiyet verebilir. İyi bir sebze kurutucu ve vakumlu cam saklama kaplarına yapılan yatırım, gıdalarınızı daha uzun süre ve güvenli saklamanızı sağlar.
- Fazlalıkları (!) çöpe atmamak
Soğanın kabuğu, kabağın içi, domatesin çekirdekli kısmı, kök kerevizin sapı... Bütün bu size fazla gelen, alışkanlığınız haricinde kullanmadığınız her şey gıda zincirinin bir parçası. En kolayı bütün artıklarınızı buzdolabında bir kapaklı kapta biriktirip çorba yapmak ya da su ile pişirip sebze suyu olarak değerlendirmek. Bu artıkları değerlendirme illa yemek olarak olmak zorunda da değil, bitkilerinizi beslemek ya da evcil hayvanınıza gerekli mineralleri sağlamak için de harika bir yol olabilir.
- Gıda üretiminin parçası olmak
Büyük şehirlerde pek çok belediyenin o bölgede yaşayan kişilere tahsis ettiği alanlar var. Siz, aileniz, çocuklarınız ne kadar gıda üretimine katılırsa, yıkıcı tüketim o kadar az olur. Elinizle büyüttüğünüz fesleğenin sapı size ne kadar değerli gelecek inanamayacaksınız. Ya da balkonda, kendinize menemen yaparken atmaya kıyamayıp ektiğiniz biber ve domates çekirdeğini büyütmenin hazzını aldıktan sonra çöpe atmaya kıyamayacaksınız.
- Yerelden alışveriş
Mümkün olduğunca üretici pazarlarından, güvendiğiniz kooperatiflerden alışveriş yapmak yerel üreticiyi desteklediği gibi taze ve sürdürülebilir ürünlere ulaşmanızı kolaylaştıracaktır.