İNSAN VE TOPLUM
04 Eylül 2020

Çocukların online güvenliği için yol haritası

BİLGİ Hukuk Öğr. Üyesi Doç. Dr. Leyla Keser Berber ve araştırmacı Ayça Atabey ile çocuklara yönelik online istismarla mücadelede yol haritası sunan yeni kitaplarını ve “Kişisel Verim Oyuncak Değil” kampanyasını konuştuk

...
BİLGİ Hukuk Öğr. Üyesi Doç. Dr. Leyla Keser Berber ve araştırmacı Ayça Atabey, çocukların çevrimiçi ortamda karşılaşabilecekleri riskler ve bu risklere karşı çözümler konusunda toplumsal farkındalığın artırılması gerektiğini söylüyor.

BİLGİ Bilişim ve Teknoloji Hukuku Enstitüsü, kişisel verilerin ve mahremiyetin korunması konusunda çocuk, genç ve yetişkinlerin farkındalıklarını ve dijital okuryazarlıklarını artırmak amacıyla Facebook işbirliğinde Kişisel Verilerin ve Mahremiyetin Korunması Programı’nı başlattı.

Türkiye genelinde yaklaşık 1000 kişiyle anket yapılarak toplumun bu alandaki algısı ölçüldü. Elde edilen veriler ışığında farklı yaş gruplarına yönelik yapılacak bilgilendirici çalışmalarla bu alandaki toplumsal farkındalığın artırılması hedefleniyor.

Programın ilk odağı ise “Kişisel Verim Oyuncak Değil” kampanyası ile çocuklar… Enstitü tarafından hazırlanan “Çocuklara Dijital Öğütler” kitapçığı çevrimiçi risklere dikkat çekerek çocuklara internette güvenliklerini sağlayabilmeleri için önerilerde bulunuyor.

Yine program kapsamında, BİLGİ Hukuk Öğr. Üyesi Doç. Dr. Leyla Keser Berber ve araştırmacı Ayça Atabey’in Türkiye’de online mecralarda çocuklara yönelik işlenen cinsel istismar suçuyla ilgili yaptıkları araştırma “Fighting Against All Odds: A Policy Roadmap to Combat Online Child Sexual Abuse in Turkey” başlığıyla kitaplaştı.

Keser Berber ve Atabey ile yazdıkları kitap ve “Kişisel Verim Oyuncak Değil” kampanyası üzerine konuştuk.

>> Kitabınız çocuklara yönelik online cinsel istismar suçuyla mücadele için bir yol haritası sunuyor. Online istismarı nasıl tanımlarız?

Online istismar dediğimizde, çevrim içi ortamda bir çocuğu psikolojik, zihinsel veya duygusal anlamda etkileyebilecek her türlü istismar biçimini kastediyoruz. Buna siber zorbalık veya çocuğa baskı yapmak da dâhil edilebilir; çocuğu bilgisayar başında onun sağlığını etkileyecek kadar uzun süre tutan sosyal medya uygulamaları ve oyunlar da… Cinsel istismar bizim kitapta tartıştığımız boyutu. Araştırmalar gösteriyor ki çocuğun online ortamda maruz kaldığı istismar, çocukta fiziksel istismar kadar psikolojik travmaya neden olabiliyor. Dolayısıyla bu konuda toplumsal farkındalığın artması çok önemli.

>> Online cinsel istismar suçuyla daha çok hangi mecralarda karşılaşıyoruz?

Oransal olarak dağılıma baktığımızda çocuğun daha interaktif olduğu platformlarda online cinsel istismar ile daha çok karşılaşıyoruz. Özellikle çevrim içi oyunlar, sosyal medya ve mesajlaşma uygulamaları çocuklarla iletişime geçtikleri yerler. Bu platformların dışında hepimizin yenilik olarak gördüğü Blockchain’in ne yazık ki çocuk istismarında karanlık bir yüzü var. Alman bilim insanlarının yaptığı bir araştırmada Blockchain üzerinde çocukların cinsel istismarına yönelik 1600 içerik tespit edildi ve blok zincirlerinin değiştirilemezlik özelliği nedeniyle bu içerikler ne yazık ki silinemiyor.

>> Kitabınızda yer verdiğiniz National Center for Missing and Exploited Children (NCMEC) verilerine göre Türkiye’de çocuklara yönelik online cinsel istismar suçuna dair raporlanan vakalar 2014’te yaklaşık 4.000’ken 2019’da bu sayı yaklaşık 223.000’e ulaşmış. Bu artışı neye bağlıyorsunuz?

Türkiye’de internet kullanan nüfustaki artış, mobil telefon kullanımının yaygınlaşması raporlanan online cinsel istismar vakalarındaki artışla paralellik gösteriyor. İnternete bağlı olan insan sayısının artması, suç işlemeye meyilli insanların çevrim içi ortamda olma oranlarını da artırıyor. Diğer yandan bu veriler, uluslararası dinamiklerle de ilintili. Online cinsel istismar ile ilgili materyallerin daha çok Uzak Doğu’da üretilip, buradan Avrupa’ya pazarlandığını ve dünyaya yayıldığını biliyoruz. Dolayısıyla ülkeler arasında bu tür içeriklerin transferinin arttığı belirli yıllarda raporlanan vakalarda da bir artış görülebiliyor.  

 

...
Doç. Dr. Leyla Keser Berber ve araştırmacı Ayça Atabey'in Türkiye'de çocuklara yönelik online istismar suçuyla ilgili yaptıkları araştırma "Fighting Against All Odds: A Policy Roadmap to Combat Online Child Sexual Abuse in Turkey" başlığıyla kitaplaştı.

>> Türkiye’de çocukları online cinsel istismar suçuna karşı hangi hukuki düzenlemeler koruyor? Bu düzenlemeleri yeterli buluyor musunuz?

Zararlı ya da hukuka aykırı içerikle mücadele noktasında 2007’den beri bizim 5651 Sayılı, kısaca “İnternet Kanunu” dediğimiz kanunumuz var. İnternet Kanunu, çocuğun internette, elektronik ortamda korunması amacıyla çıkarılan bir kanundu. 2014 yılında yapılan değişikle kişilik hakkının ya da özel hayatın gizliliğinin ihlali durumunda herkesin hakkını koruyan bir içeriğe sahip oldu. Diğer yandan 5651 Sayılı Kanun, TCK’daki cinsel istismar, intihara yönlendirme veya uyuşturucu madde kullanımını teşvik gibi belirli suçları katalog suçlar olarak tanımlayıp internet ortamında bu tür içerikler olduğunda erişimin engellenmesi kararı alınmasını sağlar. 5651 Sayılı Kanun dışında TCK da zaten kendi içinde bu suçları düzenliyor. Ayrıca çocuk haklarına ilişkin kanunlarımız ve pek çok düzenlememiz var. İç hukukta boşluk olduğunda devreye giren Birleşmiş Milletler’in çocuk haklarına ilişkin sözleşmelerine, Avrupa Konseyi Siber Suçlar Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmelere tarafız. Dolayısıyla mevzuat anlamında aslında çok büyük bir eksiğimiz yok.

Mevzuat yenilenebilir, değiştirilebilir, çevrim içi ortamdaki suçlar için yeni tanımlar getirilebilir ve cezalar ağırlaştırılabilir. Ancak asıl olarak bizim üzerinde durduğumuz mevzuatın uygulanmasına yönelik sorunlar. Ne yazık ki Türkiye’de online cinsel istismar suçunda savcılık tarafından takipsizlik kararı verildiği, bunun bir suç olarak görülmediği örneklere sıklıkla rastlıyoruz. Bu bakış açısını değiştirebildiğimiz ölçüde mevcut mevzuatımızla da sorunu çözmek mümkün. Diğer yandan, cinsel istismar suçunda online ve fiziksel ortamın çok iç içe geçtiğini görüyoruz. Online ortamda başlayan cinsel istismar, fiziksel ortamda da devam edebiliyor. Dolayısıyla cinsel istismar suçlarında şüphelinin eylemlerinin hem online hem de fiziksel ortamda soruşturulması gerekiyor.

>> Kitabınızda online cinsel istismar suçuyla mücadelede dünyadan örneklere de yer veriyorsunuz. Bu alanda size göre hangi ülkeler başarılı?

İngiltere ve Avusturalya online cinsel istismarla mücadelede çok başarılı ülkeler. Bu ülkelerin başarı sebeplerinden bir tanesi çocuk istismarıyla mücadelede polislerin “gizli soruştumacı” görevini yürütebilecek yetkilere sahip olmasından kaynaklanıyor. Polis şüpheliyi onlardan biriymiş gibi davranıp suçluları daha kolay tespit edebiliyor. Ayrıca bu ülkelerde bu alanda faaliyet gösteren STK’lar çok güçlü. Bu anlamda ABD de çok iyi bir örnek. Mücadelede STK’lar, akademi, kolluk kuvvetleri çok paydaşlı bir şekilde çalışıyor.

>> Online cinsel istismar suçuyla mücadele için kitabınızda sunduğunuz politika önerileri neler?

Öncelikle temel problemimiz olan online çocuk istismarına bakış açısının değiştirilmesi gerekiyor. Bunun için özellikle HSK’nın hâkim ve savcıların eğitiminde bu konuyu ayrı bir eğitim modülü olarak tasarlaması, bu alandaki farkındalığı ileride savcı ve hâkim olacak kişilerde artırması gerekiyor. Yetişecek polis adaylarının da bu suçun işleniş biçimleri konusunda daha fazla bilgilendirilerek görev yapmalarının sağlanması önem taşıyor. Böylece uygulamada temel sorun olarak karşımıza çıkan takipsizlik kararlarının önüne geçilebilir.

Farkındalık, bilinç ailede başlıyor. Böyle bir duruma maruz kaldığında, çocuğun bu suçun tarafı olmadığını ona anlatmamız, kendisini suçlu görüp durumu saklamasının önüne geçmemiz gerekiyor. İstismar durumuyla karşı karşıya kaldığında bunu güvendiği bir tarafa anlatabilmesini sağlamalıyız. Ayrıca çocuğa kullandığı online platformların otokontrol sistemlerinden nasıl etkili bir şekilde yararlanabileceğini öğretmeliyiz.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın bilgi teknolojilerine ve mahremiyetin korunmasına ilişkin eğitimleri var. Bu eğitimlerde çocuğun çevrimiçi ortamda, sosyal medyada ve oyunlarda karşılaşabileceği risklerin de anlatılması, bu anlamda farkındalığının artırılması önem taşıyor.

Online cinsel istismar suçuyla mücadelede etkili sonuçlar alabilmemiz için kamu kurumlarının, akademinin, STK’ların çok paydaşlı bir şekilde çalışması gerekiyor. Bu noktada oyun ve sosyal medya platformlarına da sorumluluk düşüyor. Çocuk istismarı konusunda daha hassas olmaları ve ülkelerdeki kolluk kuvvetleri ve diğer kamu kurum ve kuruluşları, eğitim kurumları ve STK’lar ile işbirliği yaparak sorunun çözümünde mücadele etmeleri, platform içi önlemleri ve tedbirleri artırmaları önemli diye düşünüyoruz.

Çocukların yüzde 30’u sosyal medya ve çevrimiçi oyunlarda günde 4 saatten fazla zaman geçiriyor

BİLGİ Bilişim ve Teknoloji Hukuku Enstitüsü tarafından Kişisel Verilerin ve Mahremiyetin Korunması Programı kapsamında başlatılan “Kişisel Verim Oyuncak Değil” kampanyası ile çocukların çevrim içi ortamda karşılaşabilecekleri riskler ve dijital ortamda sahip oldukları haklar konusunda toplumsal farkındalığın artırılması hedefleniyor.

Türkiye’de yaklaşık 1000 kişiyle yapılan anket çalışmasıyla bu alandaki toplumsal algı ve farkındalık düzeyi ölçüldü. Ankette şu sonuçlara ulaşıldı:

>> Ebeveynlerin yüzde 56’sı çocukların sosyal medya paylaşımlarına kısıtlama getirirken yüzde 44’ü onları bu alanda serbest bırakıyor.

>> Ebeveynlerin yüzde 38’i çocuklarının sosyal medyada karşılaşabileceği olumsuz durumlarla ilgili herhangi bir endişeye sahip değil. Yüzde 48’i ise sosyal medya platformlarının sunduğu koruma yöntemleri hakkında bilgi sahibi olmadığını söylüyor. Yüzde 25’i okulda çocuklarına online ortamda karşılaşabilecekleri sorunlar ile ilgili bir bilgilendirme yapılıp yapılmadığından habersiz.

>> Çocuk ve gençlerin yaklaşık yüzde 95’i sosyal medya platformlarını eğlenmek ve zaman geçirmek, yüzde 75’i haberleri takip etmek, yaklaşık yüzde 43’ü başkaları hakkında bilgi edinmek, yüzde 40’ı ise ödev yapmak için kullandığını belirtiyor.

>> Sosyal medyada en çok nelerden rahatsız oldukları sorulduğunda, çocuk ve gençlerin yüzde 58’i gördükleri uygunsuz içeriklerden, yüzde 44’ü tanımadıkları kişilerin kendilerine mesaj atmasından, yüzde 27’si tanımadığı kişilerin kendilerini eklemesinden, yüzde 11’i ise arkadaşlarının yaptığı zorbalıktan rahatsız olduğunu söylüyor.

>> Çocukların yüzde 30’u sosyal medya ve çevrimiçi oyunlarda günde 4 saatten fazla zaman geçirirken, yüzde 19’u çevrimiçi oyunlarda rahatsız edici durumlarla karşılaştığını belirtiyor.